21

4.5K 573 194
                                    

Sizlerin kahramanlar için yazdığınız yorumları zevkle okuyorum, lütfen yorum yapmaktan çekinmeyin :)

---

17 Haziran 1962, Pazar

Orakları bedenlerinin birer parçasıymış gibi hareket ettiren köylüler, rutine bağlamış hızlarıyla bir yandan Kenan Süreyya'nın neredeyse bir haftadır def'aten duyduğu ve hatta bir kaç nakaratta eşlik ettiği türküyü hep bir ağızdan söylüyor, diğer yandan da ekinleri avuçlayıp biçiyorlardı. Güneşin altında alınlarından birikip çenelerine değin akarak burun uçlarından tarlaya bir tohum misali dökülen terlere kimse aldırmıyordu. Bu kusursuz işleyiş mekanik bir aleti anımsatıyordu. Mekanik ancak maneviyattan kopup hakikate nüksetmiş bir gayret.

Ali İhsan'ın nezaretinde elindeki orağın kuvvetini aşmasına müsaade etmeden iki büklüm buğday saplarına sarılıp onları koparan Kenan Süreyya, mekaniğe yazan köylülere hala yetişmekte zorlanıyordu. Yetişmek için elinden geldiğince çabalıyor ancak daha gün ortası olmasına rağmen yavaş yavaş bel ağrısından ve omuz çekilmesinden nasibini alıyordu.

Fakat işe kendini tamamen verebildiği söylenemezdi. Günlerdir, zihnin duvarlarına çarpıp dağılan fakat ardından tekrar toparlanıp yeniden oynayan malum sahneyle mücadele ediyordu.

"Tekrar ayrılacağız."

"Tekrar onsuzluğu tadacağım."

"Düne kadar yaşadığım sevgi açlığına, Ali İhsan'ın gönülden samimiyetine rağmen o benden uzaklaşacak ve ben yine İstanbul'un sokaklarına terk edileceğim."

"Kaç günüm var ki... Daha kaç gün daha burada kalabilirim?... Önünde sonunda..."

"Sayılı gün..."

Günleri saymak istemiyordu fakat neredeyse bir haftadır buradaydı ve misafirliği artık sona ermeliydi, adab-ı muaşeret bunu gerektiriyordu.

Halbuki ömür boyu sevdiğinin yamacında, ona bakarak yaşamak isteyen Kenan Süreyya'nın aşkından habersizdi kanun koyucular. Alnından biriken terlere gözyaşları karışıyordu ancak Ali İhsan bunu fark edemiyordu.

- Kan ter içinde kaldın, yavaş cano!

Ali İhsan'a bakamıyordu. Başını sallıyordu. İçi kan ağlıyordu.

"Nasıl dayanacağım buna. O hasrete bir kere dayandım, onun bu sıcaklığını tekrar içtikten sonra nasıl ayrılacağım!"

"Çağıramam yanıma onu, nasıl zalim olabilirim! Onu nasıl kendi vicdanına karşı çıkmaya zorlayabilirim. Heyhat, tecrübesini de edindim ya bunun!"

Güneş tam tepedeyken yemek molası verilmişti. Tarladan binek kafilesine doğru iç göç yaşanıyordu.

- Kendini biraz daha bu kadar paralarsan akşama sağ çıkamazsın. Melahat abla da beni paralar sonra!

- Asiye'nin şifalı ayakları var, korkma!

Kenan Süreyya sırtındaki yazmayla yüzünü kurularken Ali ihsan yarım gözle etrafından geçen insanları kolaçan ediyor ve gülümsüyordu. Arkada kaldıklarında sevdiğinin koluna girdi:

- Ya ben? Benim ellerim şifalı değil mi?

- Senin her bir yerin şifalı Kürdoğlu.

"Şu başağı yaratan Tanrı, yol göster bana!"

Koca bir zeytin ağacının gölgesinin altına serilmiş yer sofrasının üzerine akşamdan pişirilmiş gözlemeler ile az önce hazırlanan çoban salatası dizilmişti. Kenan Süreyya, testilerdeki ayranı taslara dökerken Berfin'in iki parmağını sardığını fark etti.

Biraz Daha YaşamakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin