34 FİNAL

8.2K 603 973
                                    

- Siz mi geldiniz?

Kejê halam bizi demir kapının ağzında karşılamıştı. Üç günlük İstanbul misafirliğimizin sonunda nihayet benle Harun, Aliye Hanım ve Kenan Ali ile birlikte babamın köydeki evine dönmüştük.

- Aliye, kızım sensin?

Aliye Hanım, meçhul bir tanış hissiyle karşılık verdi:

- Keji abla?

- Hey kurban olayım senin sesine.

Halam ağlayarak Aliye Hanım'ın boynuna sarıldı. Bu neşe ile hüznün yoğurduğu ağlayış sadece senelerin biriktirdiği hasretten değil, Kenan Süreyya'nın akıbetini biliyor oluşundandı. Halam tüm duygu yoğunluğuyla misafirini kucakladığı esnada Kenan abim ile Velat abim de sofaya çıkmıştı. Misafirlerin isimlerini duyduğunda Kenan abimin yüzü büyük bir öfkeyle karardı. Anlaşılan babamın cüzdanındaki fotoğrafa duyduğu öfke hala taptazeydi.

- Sen bir gelsene buraya, diye homurdanarak beni eliyle içeriye çağırdı. Harun, misafirleri yengelerimle bırakıp arkamızdan bizi takip etti.

- Ulan ne biçim insanlarsınız siz! Oldu olacak o ibneyi de getireydiniz!

Harun'la birlikte misafirlerimizin ağzından dinlediğimiz ve mektuplarla kafamızda birebir canlandırdığımız Kenan Süreyya hikayesi bizi büyük bir hüzün deryasına itmişti. Onun yaşadığı yarım kalmış hayatın kederi üzerimize çöreklenmişti. Babama kızmak haksızlıktı; zamanın şartları, toplumun kuralları, ailevi sebepler onu aşkından kopmaya mecbur bırakmıştı. Fakat Harun'la ettiğimiz sohbetlerde aleni bir destek olmaksızın daha ziyade Kenan Süreyya'dan taraf olduğumuzu görmüştük. Onun bu fersah fersah uzaklıktaki köye tüm gelip gitmeleri, hayata tutunma tevrübelerinin hüsrana uğramaları hep onun babamdan bir türlü vazgeçmeyişinin sonucuydu. Yine de içten içe babamızı da düşünüyorduk. Ona müjdeli bir haber götürmeyi çok arzulamıştık fakat babamın beklentisini yerine getirmek mümkün değildi. O, yirmi yıl önce meydana gelmiş acı verici ölümün matemini gecikmeli de olsa biz ona söylediğimizde yaşayacaktı ve bu bizi korkutuyordu. Yoğun bakımdan henüz çıkmış birine hayatının ilk ve belki de en büyük aşkının seneler evvel terk-i dünya eylediği nasıl söylenirdi? Aliye Hanım ile Kenan Ali babama bir nebze de olsa destek çıkabileceklerini düşünüp bizimle gelmeyi teklif etmişlerdi. Bu biraz da Kenan Süreyya'nın son arzusu olan helalliği alabilmek içindi. Bu sebeple Kenan abimin Kenan Süreyya'dan böylesi bir düşmanlıkla söz etmesi beni de Harun'u da yaralamış, kızdırmış, kahretmişti.

- Sen kime ibne diyon?

Göğsü kabarmış, yüzü kıpkırmızı kesilmiş olan Harun, Velat abimi kenara itip Kenan abimin burnunun dibinde bitmişti.

- Lan şerefsiz bana kafa mı tutuyon sen?!

O sırada ben de Velat abim de birbilerine girmelerine ramak kalmış ikilinin arasına girdik.

- Senin götün çok kalkmış.

Harun'u bırakıp ikimiz de öfkeden kudurmuş Kenan abimi uzaklaştırmaya çalışıyorduk.

- Senin ne boklar yediğini bilmiyorum sanma!

Kenan abim büyük bir öfke patlaması yaşıyor, Harun'a işaret parmağını sallıyordu. Fakat Harun duyduğu son cümleyle iyice köpürmüştü.

- Lan sikime kahya mı atadılar seni! Bilsen ne, bilmesen ne!

- Senin o sikini kopartırım namussuz herif...

- Yiyorsa gel dene...

Velat abim tüm kuvvetiyle kollarını Kenana abime dolamış onu odanın en ücra köşesine sürüklerken ben de Harun'un ağzına elimi götürüp susturmaya çalışıyordum. Ama elimi savurup öne atıldı, pek de yüksek olmayan bir sesle konuştu:

Biraz Daha YaşamakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin