Ve nihayetinde söz verdiğim üzere günün 3. bölümü de hemen aşağıda. Bundan önceki 31. ve 32. bölümleri atlamazsanız kurgu açısından iyi olur. İyi okumalar. Yorum ve beğenilerinizi bekliyorum. Sevgiler.
***
28 Eylül 1990
Bu benim son muhasebemdir.
Takatim yok yazmaya, hikaye etmeye. Öyle üryan, öyle ham... Figana lüzum yok, kabul ediyorum öleceğimi.
Bugün tekrar Beyoğlu'na çıktım, İlkyardım'a. Güneşin aydınlığıyla yıkanan bir gündü. Sebepsiz bir mutluluk vardı kalbimde. Hekim nihayet dönmüştü. Muayenehanesine girmeyi beklerken çıkışta akşamüstü Ferit'i bulmayı kafama koydum. Sonra adım çağrıldı, hekimin yanına vardım. Tahlilleri tetkiklerle birleştirdi ve neticeyi benimle paylaşmadan önce tekrar tartılmamı istedi. Yirmi günde üç buçuk kilo daha vermişim. Son zamanlardaki şikayetlerimi dinledi. Saydım... Elindeki kağıtlara baktı ve karaciğer kanserinin hızla ilerlediğini, bu sebeple derhal hastaneye yatmamın gerektiğini söyledi.
Yanından çıktım. Kullandığım onca ilaç, yaptığım perhiz... Hiçbir müspet tesirde bulunmamışlar.
Geldi ve geçiyor kervanım bu han-ı yağmadan. Aşikar! Bu hüzün fanusu olan gökkubbe altında Delala min haricinde bir mirasım kalmayacak. Ona ettiğim babalık makbul mü, ondan emin değilim. Temennim o ki tek gerçek yarim, gölgemi fark ettiğinde dahi arkasına dönerek bana koşup sarılan öpen "babacığım" diye kucağıma tırmanan Aliye'm bana kızmasın. "Bana babalık etmedi!" demesin, öfkelenmesin. Bari bu kalemde harcadığım gayretim birinin medar-ı iftiharı olsun. Çok mu?
Ha bir de mücadelesinden mağlup çıktığım bir aşk serüvenim var. Bana ait olmayan Ali İhsan'ın manevi kütlesi altında oradan oraya sürüklenip durdum. Sığamadım hiç bir mekana, ait olamadım hiç kimseye... Metruk ve harap ruhumla hazan yeli gibi estim, estim, estim... Gayesiz, mecalsiz ve tesirsiz bir esiş.
Ah Ali İhsan! Kursağımda bir heves oldun, ne indin ne çıktın. Kuvvetimi topladım da yutkundum, olmadı. Zayıflığımın delili oldun. Gülüyorum... Ondan geçeli seneler oluyor fakat şu son muhasebemde dahi sözler dönüp dolaşıp ona çıkıyor. Ah!
Çok düşündüm. Karar verdim.
Yarın avukatımı çağıracağım. Vasiyetimi yazdıracağım. Delala min babası onu unuttu demesin.
Sonra... Ferit'e küçük bir hayrım dokunsun istiyorum. Üsküdar'daki daireyi altındaki dükkanla birlikte onun üzerine yapacağım. Bilhassa geçen son görüşmemizde şahit olduğum vaziyeti beni derinden yaralamıştı. Ona faydam dokunmadan göçersem bu fani dünyadan gözüm açık giderim. Haftaya pazartesi ya da salı günü onu bulacağımı umuyorum.
Ve ardından... Son kez... Artık gençlik ebediyetime nakloldu... Ancak son kez Ali İhsan'i görmek istiyorum. Helallik istemek çok mu?
Kenan Süreyya
***
3 Ekim 1990, Çarşamba
Kenan Süreyya sabahtan beridir kendisine gün yüzü göstermemiş midesini halsiz eliyle küçük daireler çizerek rahatlatmaya çalışyordu. İskeleden dışarıya taşan kalabalık arasında Karaköy Bankalar Caddesi'ne yöneldi. Tünel'in önünde bekleyen yolcu kalabalığı içinde birkaç dakika bekledi. Fakat ayakta duracak sabrı kalmamıştı ve iyisi mi Galata yokuşlarını yavaş yavaş çıkayım diye düşündü. Komondo merdivenlerini yavaş yavaş tırmandı ve soluklandı. Ardından gücünü toparlayıp dinlenmeksizin yekseferde yokuşa devam etti ta Galata Kulesi'nin gölgesinden İstiklal Caddesi'ne çıkana değin. Tüm caddeyi Gezi Parkı'na kadar yürüyecek gücünü toparlamak için hemen yanıbaşındaki bir kafeye girip soluklandı. Saatine baktı, öğleden sonra üçü gösteriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Biraz Daha Yaşamak
Romantizm- İstanbullu... dedi, okşuyor gibiydi kucağına oturttuğu kutuyu. "Hani ilkti ya, çıkaramadım gayrı aklımdan. Ananız bağrımda yatarken de el vermedi gönül, yazayım çizeyim... yanına varayım." * Başlama: 16.03.2019 Tamamlama: 15.09.2020