⚓4. Bölüm⚓

1.6K 101 23
                                    


Medya: Kaptan'ın gemisi

(Düzenlenmiştir.)

Açmak istemezsin bazen gözlerini... Zor gelir gerçekler ve görmek istemezsin..
Hatta mümkünse sonsuzluğa kapatmak istersin ..
Korkularıyla yüzleşmektense, arkanı dönüp gitmek istersin.
İşte sadece istersin ama olmaz, gerçekleşmez hayal ettiklerin...

"Biraz açılın kendisine geliyor galiba." Etrafımda ki uğultudan farksız seslerin kulağımı çınlatmasını güçlükle fark edebildim. Çevremde birileri vardı hissediyordum ama ne gözlerimi açıp göreceğim manzaraya hazırdım ne de karşılaşacağım kişilere. Kabus gibi gelen bu rüyanın gerçekten uyandığımda bitmiş olmasını isterdim ama kesinlikle bunun bir yanılgıdan farksız olduğunu da ne yazık ki biliyordum.

Açmadan bile nemlenen gözlerime yaşları yasakladım ve daha sıkı bir şekilde yumdum gözlerimi... Ne yaparsam yapayım olacak olanı engellemeye veya geciktirmeye gücüm yetmeyecekti. Gözlerimi yavaş yavaş açarken puslu gördüğüm ortam yavaş yavaş netleşmeye başladı. Birkaç kere kırpıştırdığım göz kapaklarım ile iyice açılan gözlerim ile derin bir sızı başımda kendini belli etti. Etrafıma baktığımda ne gözlerimin büyümesine ne de inilti gibi çıkan sesime engel olabildim. Etrafımda bulunan onlarca erkeğin tek odak noktası haline gelmek bende büyük bir utanç ve üzüntü silsilesini bir arada yaşattı. Üstünde durduğum yumuşak şeyin bir yatak olduğunu ve benim de sırt üstü uzandığımı henüz yeni idrak edebilmiştim. Hızlıca doğrulup kendime bir çekidüzen verdim. Bu kabus hala bitmemişti ve ben artık dayanamıyorum.

Nereden geldiğini anlamadığım bir bardak suyu bana uzattıklarında önce alma niyetinde olmasam da kuruyan boğazıma ve damağıma söz geçiremedim. Suyu üç dikişte içerken içimden yanlış bir şey yapmamış olmayı diledim. Suyun içine bir şey katmak gibi bir şey yapmamış olsunlar.

Ayakta duran solumda ki bir adam bana doğru hareketlendiğinde yine anlayamadığım bir dilde bir şeyler söylemeye başladı. Başım ona dönerken biraz daha kendimi geriye doğru çektim. Hiçbir şey anlamadığımı bildikleri halde hala niye o şekilde konuşuyorlar anlamıyorum. Karşımda ki adam konuşmasına devam ederken sıkıntılı bir nefes verdim.

"Allah'ım yine mi bu dinimi, dilimi bilmeyen insanların içindeyim." Şu an ne yaptığım isyanın ne de sesli bir şekilde serzenişimin farkındaydım.

Etrafımda ki uğultu artarken korkuyla etrafımda ki insanlara gözucuyla baktım. Hepsi birbirine bir şey söylüyor ve şaşırarak bana baktıklarını hissediyordum ama bu benim gözümde bir yanılsama da olabilirdi.

"Sen?" dedi yakınımdan gelen bir ses. Kafamı sağ tarafıma çevirdiğimde sandalye de oturan geniş omuzlu, koyu kahverengi saçları ve hafif kirli sakalları, keskin ve çatık kaşları ile direkt olarak yüzüme bakan bir adam ile karşı karşıya geldim. Bedenini inceleyecek kadar ileri gittiysem bütün dengelerimin şaştığını ve Allah'ın koymuş olduğu kuralları unutacak kadar kendimde olmadığımı fark ettim. Gözlerimi yere indirirken yaptığım hatanın sorgulamasını kendi içimde gerçekleştiriyordum. Aynı sesi tekrar duyduğumda bakmak istemesem de daha yeni fark ettiğim gerçekle ışık hızında ona yöneldi bakışlarım.

"Sen Türkçe biliyor musun?" Evet Türkçe konuşuyordu ama sorduğu soru beni daha çok şaşırtmıştı. Bozulan sinirim ile gelen gülme isteğini son anda bastırdım. Aç ve uykusuz kaldığım için bütün dengelerim şaşmış olmalıydı.

"Türkiye'de doğmuş büyümüş bir insan ve oranın vatandaşı olarak Türkçe bilmem zor olmasa gerek." Bu saçma soruyu biraz alaya alarak cevaplasam da kendime çeki düzen verip hemen ciddileştim. Gözlerim yine onu bulduğunda zihnimde yankılanan ufacık bir detayla gözlerim açıldı. Göz rengi benim bilincimi hemen kaybetmeden gördüğüm deniz kızıllığını andırıyordu. Belki de o adamdı bilmiyorum ama kendime son anda yaptığım telkinle gözlerimi hemen başka yöne çevirdim. Etrafımda hala çok kişi vardı ve ben kasılan bedenimi artık öyle kalmasından endişeleniyordum.

BELİRSİZ KURTULUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin