Bölüm 30 ❜ ᴛʜᴇ ʙʟᴏᴏᴅ

1.9K 220 64
                                    

Bölüm 30 ' Kan
(Medya: BTS - Sea)
*Medyayı bölüm boyu dinleyin, bence yani*

Bu arada öhm lütfen bir oy olsun kendinizi belli edin. Elimden geldiğince hepinizi takip etmeye çalışıyorum.

#########

Günün en çok bu saatlerini severdim. Güneşin olağan güzelliğiyle çok uzaklarda battığı bu saatleri.

Gökyüzünü boyadığı renklere kendimi bildim bileli hayrandım. İnsanlar günlük koşuşturmaları sırasında bu doğa mucizesini kaçırıyorlardı. Hayat öylesine zor ve içinden çıkılmaz bir süreçti ki insanlar-ben de dahil- kafalarını birkaç dakikalığına da olsa kaldırıp batan yeni bir güne hoşçakal diyecek fırsatı bulamıyorlardı.

Çok sevdiğim bu saatler de sona erdiğinde en azından düşünmemek için kendimi oyalama başarım ivmeli olarak yerlere düşmüştü. Güneşin ortadan kaybolduğu an uyuyan tüm düşüncelerim uyanmıştı. Kendi aralarında girdikleri tartışmanın ana konusu ise içimi biraz öncenin aksine sıkıntıyla çevrelemişti. Bağıra bağıra söylüyorlardı.

'Bugün her şey bitti.'

'Aldatıldın.'

'Artık onu koruyamazsın.'

Her birinin doğruluğu üzerime altından kalkamayacağım kadar ağır bir şekilde oturmuştu. Nefesim gitgide daha boğucu olmaya başlıyordu. Hissettiğim acı öylesine keskindiki sanki biri bileklerimi kesmiş ve can çekişe çekişe ölmemi bekliyor gibiydi. Acıyı hissediyordum ama bunu engelleyebilecek gücüm yoktu. Sadece ölmeyi bekliyordum. Ölmek için yalvarıyordum.

'Lütfen, artık dayanamıyorum.'

Akan her damla kanımla etrafını sarıyordum. Onu, ancak kendi hayatım sona erdiğinde göremeyecektim. Bu yüzden yalvarıyordum. Onu bir daha
görmemek için hemen ölmeliydim. Hep en güzel haliyle hatırlayabilmek için.

***

"Jimin, Yoongi gelmiş. Kapıda," diyerek annem odanın içine girmeden kapıyı tıklatmıştı. Yattığım yerden doğrulduğumda başım çatlayacak gibiydi. Uyumadan önce gözümün biraz üstünde varlığını hissetmiş ama önemsememiştim. Kıçı kırık bir ağrıyı umursamayacak durumda bile değildim. Şimdi ise başımın her yerinde kendine bir cumhuriyet kurmuş olmalıydı.

Başımı tutarak odadan çıktım ve kapıya ilerledim. Geleceğini tahmin etmiştim zaten. Dış kapının önünde beni görmesiyle kaşları çatılmıştı. İtiraf etmeliyim en çok böyle sinirli olduğu zamanlar hoş görünüyordu. Her insanın cazibesi farklı şekillerde oluyor olmalıydı.

"İçeriye girsene," dediğimde ikilemeden zaten ben gelmeden çıkarmış ve üzerine basarak beklediği ayakkabılarını dışarıda bırakıp içeri girdi. Beni beklemeden odama ilerlediğinde etrafa yaydığı negatif enerji için gittiğinde mutlaka evin belli köşelerinde tütsü yakmam gerekecekti.

"Artık böyle yapmandan sıkılmaya başlıyorum," dedi. Yatağımın karşısındaki koltuğa yerleşmiş kabanını çıkarıyordu. Cevap vermeye niyetim yoktu. Başım o kadar ağrıyordu ki ayakta bile zor duruyordum. Hâlâ soğumamış yatağımın içerisine tekrar girip oturdum.

"Neyin var senin?" Hafif endişe içeren sesi ve ona uyum sağlayan yüz ifadesi kısa bir anlığına da olsa kendimi değerli hissettirmişti.

Yoongi yanıma gelerek elini alnıma koyduğunda aynı şekilde diğer elini de kendi alnına yerleştirmişti. Burnuma dolan kokusu ağlama hissiyatı oluşturuyordu. Tanrım benim neyim vardı böyle?

WHY ' Regret // jikook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin