Yaklaşık yirmi dakika boyunca aralıksız dans etmiştik. Deli gibi eğleniyordum. Ama bu mutluluğum bir anda kesilmişti. Sarı saçlı, mavi gözlü ve ince uzun boylu kız Barış'a sarılıp yanağından öpmüştü. Beni görmezden gelerek Barış'a bir şeyler söyledi."Hayatım seni çok özlemişim."
Ne yani sevgililer miydi? Barış bana döndü.
"Miray, sizi tanıştırayım."
Harika, sevdiğim adam beni sevgilisiyle tanıştıracaktı. Düşüncelerimden sıyrılamamışken Barış konuştu.
"Miray bu-"
Ağzından sevgilim kelimesini duymayı kaldıramazdım. Dolmuş gözlerimle susturdum.
"Ben gitsem iyi olacak"
Çantamı alıp çıktım mekandan. Barış arkamdan koştu.
"Miray!
Miray beklesene ne oldu?"Kolumdan çekip beni kendine doğru çevirdi.
"Barış bırak!"
"Sen iyi misin? Ne oluyor sana?"
"Ben sadece şey."
"Sen sadece ney?"
"Sevgilinle tanışmak için gelmedim ben bu akşam."
"Ne? Ne sevgilisi?"
"O kız sevgilin değil miydi?"
"Hayır tabiki de"
"Ama seni öptü."
"Miray, çocukluk arkadaşım."
Alt dudağımı ısırdım. Sıçmıştım.
"Ben de sizi öyle görünce sevgilin sandım."
Barış sırıtmaya başladı.
"Ne gülüyorsun?"
"Sen beni kıskandın."
"Hayır kıskanmadım"
"Bana deli oluyorsun. İlk gördüğün günden beri."
"Güzel hikaye"
"Miray seviyorsun işte kabul et."
"Hadi ya nerden anladın?"
"Gözlerinden. Çok güzel bakıyorsun bana."
Yutkundum.
"Herkese güzel bakarım ben"
"Miray sen şimdi sevmiyor musun beni?"
"Sence seviyor muyum seni?"
Ne saçmalıyordum ben? Utangaçlığım yüzünden mal gibi hareket ediyordum. Kahretsin.
Elleriyle yüzümü sevdi.
"Deneyelim mi?" Dedi ve gözleri dudaklarıma kaydı. Şaşkınlıkla bakarken yavaşça dudağımın kenarından -yanağımdan- öptü. Daha sonra beni kendine doğru çekti ve sımsıkı sarıldı. Ayağımda ki topuklu ayakkabıya rağmen kafam onun boynuna anca yetişiyordu. Ah bu nasıl güzel bir koku böyle? Çocukluğumu hatırlatan o eşsiz kokuyor benziyor.
"Miray benden hoşlandığını biliyorum. Bende sana karşı boş değilim, fakat yine de kendimden emin olmak istiyorum. Benim hiç ciddi ilişkim olmadı. Bu yüzden seni incitmekten korkuyorum. Ben duygularımdan emin olana kadar beni bekler misin?"
Kafamı salladım. Yüzüm yere dönüktü. Utanıyordum, bakamıyordum.
"Ömrümün yettiği yere kadar." Dedim kısık sesimle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK
AcakTutsaklık, sadece birilerinin emrinde olmak olmuyor. Her zaman savaşta ele geçirilen düşman anlamına gelmiyor. Bazen bir kıyafete tutsak olursunuz, bir renge, arabaya, herhangi bir eşyaya. Peki ya siz hiç bir bakışa, bir dokunuşa tutsak oldunuz mu...