Karanlık odada sadece tuş sesleri vardı. Gözlerini usulca araladı. Kıpırdamadan nerede olduğunu kestirmeye çalıştı. Karşıdaki gardırop ve solunda kalan banyo kapısından karyolada olduğunu anladı. Buraya nasıl geldiğini hatırlamıyordu. Başını hafifçe teras tarafına çevirdi. Selman sırtı dönük, çalışma masasında, bilgisayarın başındaydı. Masa lambasının loş ışığında çalışıyordu. Acaba saat kaç olmuştu? Kış akşamlarının erken olmasından dolayı şu anki vakti kestiremiyordu. Başındaki ağrı dayanılmazdı. Gözleri de yuvalarında acıyordu. Boğazı da kurumuştu. Şu an bir yudum suya nasıl da muhtaçtı. Dudaklarını kuru diliyle ıslatmaya çalıştı. Kalksa mıydı? Kalkarsa genç adamla konuşmak zorunda kalacaktı. Ne diyecekti? Bir şey söylemesi gerekir miydi? Acaba odaya ne zaman gelmişti? Yatağa nasıl yatmıştı? Hatırlamıyordu. Yoksa onu buraya "o" mu taşımıştı? Ne kadar zamandır uyuyordu? Bu adama uykusunda yakalanmaktan rahatsız olmuştu. Kim bilir ne düşünmüştü? Üstelik yatağa taşınırken de uyanmamıştı. Nasıl bu kadar derin uyuyabilmişti? Yanaklarına bir sıcaklık hücum etti. Bu adamla karşılaşmaya hazır değildi. Hem kalkarsa bir daha buraya yatacak cesareti kendinde bulamayacaktı. Kalkıp bir yudum su içmek için bu sıkıntıyı yaşamayacaktı. Kalkmadı. Olduğu yerde hiç kıpırdaman yine gözlerini kapadı. Hiç uykusu olmamasına rağmen yeniden uyumak ve istemediği bu ilk geceyi yaşamamak için her gece uyumadan önce mutlaka okuduğu duayı Allah'a en içten samimiyetiyle niyaz etti. " Ey Allah'ım! Nefsimi sana teslim ettim. Yüzümü sana yönelttim. İşimi sana havale ettim. Ümit vâr ama yine de azabından korkarak sırtımı sana dayadım. Senden başka sığınak ve kurtuluş yeri yoktur. Senin indireceğin bir umuda ve huzura iman ettim. Senin indirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere iman ettiğim gibi..."
Vakit gece yarısını çoktan geçmiş olmasına rağmen genç kız hala uyanmamıştı. Oturduğu çalışma sandalyesinde geriye döndü. Karanlığın içinde onu seçemedi. Kalktı. Onu taşıdığı yatağa doğru sessizce yürüdü. Çapraz komodinin üzerindeki abajuru yaktı. Onu yatağa nasıl koymuşsa hala öyle yatıyordu. Ne dönmüş, ne de kıpırdamıştı. Bu kadar uykunun normal olup olmadığını düşündü. Yanına iyice yaklaştı ve soluklarını dinledi. Usulca aldığı nefesler içini rahatlattı. Günlerdir hem çok büyük stres hem de gerginlik yaşamıştı. İçinden çıktığı sorunun yorgunluğunu yaşıyor olmalıydı. Ne kadar da masum bir yüzü vardı. Uzun ve dalgalı saçları ezber bozan cinstendi. Onu buraya taşımak için kucağına aldığında uzun olmasına karşı hafifliğini, güçlü durmasına karşın küçüklüğünü fark etti. Uzun kirpiklerinin gölgesi gelen loş ışıkta yanaklarına akmıştı. Daha güzel bir geleceği hak ediyordu tıpkı bir zamanlar kendi gibi. Çömeldiği yerden hızla kalktı. Demek ki hak ettiğini yaşayamayanlar listesinde ikisinin de adı yazılıydı. Bu iş bu kadar da kalmalıydı. Bütün sorulara "evet"diyerek evlenmişlerdi. Genç kızın onu sahiplenecek bir kocaya, kendisinin de etrafındakilerin ağzını tıkayacak bir tıpaya ihtiyacı vardı ve bu ihtiyaç nikâhla karşılanmıştı. "bu kadar" dedi genç adam. Bundan daha fazla öteye gitmeyecekti. Darmadağın dünyasına bir daha bir kadın sokmayacaktı. Bu kıza kâğıt üzerindeki bir evlilikten fazlasını vermeyecekti. Onu dünyasına dâhil etmeyecek, güvende olmasını sağlayacak, yakınında tutacaktı. Zaten genç kızın istediği de buydu. Onun da kendi gibi bir eşeihtiyacı yoktu.
Selman, genç kızın başında kendine kalın sınırlar çiziyor, aşılmaz kurallar koyuyordu. Bilmediği, bu güzel ve masum kızın zaman içinde yavaş yavaş kanına bağımlılık yapacak güçte zerk edilen bir ilaç olduğuydu.
Efşan, sabahın aydınlığının içinde uyuyanınca akşam ettiği duaların kabul olmuşluğunu anladı. Gözlerini aralayarak odadaki sesleri dinledi. Banyodan su sesi geliyordu. Demek ki genç adam banyodaydı. Hafifçe doğruldu ve etrafa göz gezdirdi. Oda boştu. Hemen yataktan fırladı. Başörtüsünü aradı. Sehpanın üzerinde duruyordu. Koltuktaki yastık ve battaniyeden genç adamın geceyi koltukta geçirdiğini anladı. Minnetle örtüsünü aldı ve örtündü. Balkon kapısına yöneldi ve ardına kadar açtı. Temiz ve soğuk hava tüm tazeliğiyle içeri doldu. Sanki bugünkü bütün enerjisini bu havaya muhtaçtı. En kuytu köşelerine kadar derin derin içine çekti. Dünkü ağlama krizi işe yaramıştı. Bugün kendini daha iyi hissediyordu. İçeri geçti. Selman banyodan hala çıkmamıştı. O gelmeden yattığı yatağı düzeltmek için acele etti. Koltuğun üzerini topladı. Sehpanın üstünü düzeltti. Eli ayağı heyecandan birbirine dolaşıyordu. Genç adamla karşılaşacağı her sabah böylemi olacaktı? Yok, buna dayanamazdı. Çünkü bu durum dayanılmazdı. Açılan kapının sesi ile hemen o tarafa arkasını döndü. Adamın ayak seslerini dinlemeye başladı. Hiç ses yoktu. Arkasını dönmek için ya ona seslenmesine ya da başka bir hareketine ihtiyacı vardı. En ufak bir tıkırtı yoktu. Ne yapıyordu bu adam? Odaya girmiş miydi yoksa hala banyoda mıydı? Gözleri kulak kesilmişti ama onlarda şu an kör gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUVAK (Raflarda)
Romance" Görebildiğin tek çıkış biriyle evlenmek mi?" " Görebildiğim tek çıkış ortadan yok olmak! Her hangi bir şekilde yok olmak!" Genç kız oturduğu yerden doğrulmaya çalıştı ama başaramadı. Bu konuşma içine ateş düşürmüştü. Biraz değil fazlaca hava...