Dün geldiklerinde Ağva, kaçak güneşi ile baharı karşılıyordu ama bugün sanki bir şeylere küskündü. Havada değişik bir sıkıntı vardı. Güneş arada bir gri bulutların arasından kaçamak bakışlar atıyordu. Yağmur yağacak gibi görünmüyordu. Hava soğuk da değildi.
Hava nasıl olursa olsun baharın renkleri tam canlanmamış olsa bile Efşan her yeri yedi renk görüyordu. Genç kızın kalbinin duvarları bu yedi renge boyanmıştı. Güneşin solan yüzünde renkler solsa da Efşan yeşilleri daha yeşil, mavileri daha mavi buluyordu. Şimdi güneş bütün parlaklığı ile gri bulutların arasındaki boşluktan kaçmıştı. Deniz bisikletine binmiş bu gençleri tüm sıcaklığı ile ısıtıyordu. Başını geri attı. Ensesini omzuna sarılı Selman'ın koluna dayadı. Gözlerini kapadı. Bu boyandığı renklerden en çok maviyi sevmişti Efşan. Gökyüzü sadece kuşlara aitmiş gibi bu renk insana hep uçma hissi veriyordu. Uçmak ne muhteşem bir duyguydu. Karşına çıkacak hiç bir engel yok, sonsuz özgürlük, dağ yok, bayır yok, sınırsız bir düzlük ve huzur, derin bir nefes aldı. Temiz hava ile doldu göğsü. Uçtuğunu hayal etti, masmavi gökyüzünde nefes aldığını, bembeyaz bulutlara uzandığını, güneşe komşu olduğunu.
Nehrin ortasında çevirdiği pedallarla ilerleyen bisiklette, koluna yaslanmış, gülümseyen eşini seyrediyordu Selman. Muhteşem bir akşam ve daha muhteşem bir geceden sonra sabah olsun istememişti. Oysa şimdi yanındaki bu masumiyeti seyrederken sabahın da muhteşem olduğunu düşünüyordu. Gökyüzüne bakarken gri bulutlara rağmen gülümseyebilen tek varlıktı herhalde Efşan. Yanağına kondurduğu öpücük sayesinde gözlerini açan genç kıza;
" Aranıza girmeseydim" dedi.
" Efendim?"
Eliyle gökyüzünü işaret ederek;
" Muhabbetinizi bölmese miydim?"
" He, pardon dalmışım."
Çatılan kaşları hemen düzelmişti.
" Nerelere?"
" Düşünüyordum gökyüzünde yaşamak nasıl olurdu diye."
" Nasıl olurdu?"
" Çok güzel...Kolay...Harika...Muazzam! Düşünsene güneşe komşu olmak ne muazzam olurdu!"
Kendi heyecanını Selman'ın da yaşamasını umarak ellerini çırptı.
" Yanmak mı muazzam olurdu?"
" O ne demek şimdi?"
" Komşun diyorum, fazla sıcak."
Olduğu yerde sevdiği adama döndü. Hareketinden hafif sallandılar ama genç kız umursamadı. Yine o şekili kaşları çatılmıştı.
" Sana inanamıyorum, şu koskoca gökyüzünde de bir olumsuzluk buldun ya!"
" Üzgünüm canım, ben henüz bu dünyaya senin kadar pembe bakamıyorum."
Yanındaki adama daha dikkatle baktı. Onun yaşamına milat koymuştu genç kız. "Suna'dan öncesi, Suna'dan sonrası" Sonrasını az çok tanımaya başlamıştı. Acaba öncesi nasıldı? Selman'ın öncesinde de bu kadar karamsar olup olmadığını merak etti.
" Ne kadar cesur ve gözü peksin, güneşe komşu olmak her yiğidin harcı değil. "
Gülümseyerek omuz silkti.
" İnsanın beş ağabeyi olunca pek başka şansı kalmıyor."
" Belki de bu yüzdendir."
" Neymiş o?"
" Olgunluğun! Bu kadar erkekle yaşamanın getirdiği bir meziyet olmalı. Hiç yaşının kızı değilsin. Seninle geçinmek çok kolay!"
Küçük omuzlarına sarılı kolunu daha da sıktı. Kendine yasladığı genç kızı sevmenin huzurunu yaşıyordu. Demek evlilik böyle bir şeydi. İnsanı hafifleten, ayaklarını yerden kesen, yüreğini yaşama sevinciyle dolduran, şükrettiren bir nimetti. Bunu böyle yapan Efşan'dı. Artık Suna'yı ve kalıntılarını düşünmeyecekti. Dün geceden itibaren onu hayatından ebediyen çıkarmıştı. Nefreti ve kinini rafa kaldırmıştı. Babaannesi, Suna ve diğerleri hepsi, hepsi öfkesinden beraat etmişti. Duygusal anlamda kilo vermişti. Hafiflemişti. Üzerinden ağır bir yük kalkmıştı. Onları yüreğinden azat edecekti. Nefretle bile olsa kalbinde barındırmayacaktı. Hele Suna, bundan sonraki hayatının hiç bir anında çıkmayan bir leke olamayacaktı. Karısını ve kendini bu lanetten uzak tutacak, Efşan'ı ve mutluluğunu kirletmesine "asla" izin vermeyecekti.
Kendi kendine ettiği yeminlere kollarının arasına aldığı karısını da katarak;
" Seni seviyorum!" Dedi.
Kaybetmekten korkmayı bıraktığı zaman insan özgürce sevebiliyordu. Efşan'ı kaybetmekten korkmuyordu çünkü biliyordu ki Efşan'ı ne kadar seviyorsa Efşan da onu o kadar seviyordu ve genç kız kendisine hiçbir koşulda ASLA ihanet etmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUVAK (Raflarda)
Romance" Görebildiğin tek çıkış biriyle evlenmek mi?" " Görebildiğim tek çıkış ortadan yok olmak! Her hangi bir şekilde yok olmak!" Genç kız oturduğu yerden doğrulmaya çalıştı ama başaramadı. Bu konuşma içine ateş düşürmüştü. Biraz değil fazlaca hava...