Akşam olmuş, yemek ilk kez sofrada Selman olmadan yenmişti. Kahveleri getirdiğinde genç kızın dalgın hali yaşlı adamın dikkatini çekmiş, hanımının işareti ile hiç bir şey sormamıştı. Babaanne genç kıza yaşattığı depremin zaferini yaşıyordu. Efşan ne kadar mutsuzsa, babaanne o kadar mutluydu. Kanalda açtığı müzik programı genç kızın sinirlerinin iyice gerilmesine sebep olmuştu. Daha fazla burada kalamayacağına karar verdiğinde küçük kızı yatırmayı bahane ederek kalktı. Oysa sabah, Selman olmadığı için kasılıp, gerilmeyeceği bir akşam geçirebileceğine ne kadar da mutlu olmuştu. Küçük kıza pijamalarını giydirirken aklı hala bugün duyduklarındaydı.Elleri, bedeni ne ile meşgul olursa olsun aklı, ırmağın üzerine kurulmuş su değirmeni gibiydi. Akıntının gücüyle dönüp duran çarkın tekneden tekneye akıttığı su gibi sorudan soruya geçip duruyordu.
" Sana bu akşam masal anlatmasam olur mu?" Diye sordu.
" Olur, üzgün müsün?"
Küçük kızın dikkatine şaşırarak;
" Hayır, nereden çıkardın bunu?"
" Gözlerin ağlamış."
Gülümseyerek bu tatlı kıza sarıldı. Onun hayatla imtihanı ne kadar da küçük yaşta başlamıştı. Onu bu kadar sevgisiz bırakan bu insanlara inat yüreğindeki bütün sevgiyi bu kıza akıtmak ve onun içindeki buzları bu ateşle ısıtıp parçalamak istiyordu. Bu sıkı sarılış küçük kızın da minik kollarının genç kızın boynuna sıkı sıkı dolanmasına sebep olmuştu. Ilık nefesi boynundayken;
" Efşan!" Dedi.
Bu minik suratın gömüldüğü boynunu daha da eğerek;
" Efendim" diye cevapladı.
" O, bu akşam yok ya, benimle yatar mısın?"
Yüzüne bakarak soramadığı sorusunu boynuna gömülerek sorabilmişti. Genç kızın içi ezildi. Çocuk babasından "o" diye bahsediyordu. Ne zordu "baba" diyememek, "anne" diye seslenememek. Ne kadar acıdıydı. Onu asla reddedemezdi. Boynuna gömdüğü küçükbaşı ellerinin arasına alarak gözlerine baktı. Mavi gözler yerdeydi. Onları kendisine baktırmak için onun yanaklarına, gözlerine öpücükler kondurdu. İşe yaramış olacaktı ki yavrucak genç kıza baktı. O zaman Efşan;
" Neden olmasın! "O" gelene kadar seninim. Atla yatağa bakalım küçük hanım, şimdi de çekil kenara" derken küçük kızın sevinç çığlıkları buna değerdi.
Genç kıza sımsıkı sarılan yavrucak uykunun ve Efşan'ın kucağında minik nefesler alıyordu. Ne kadar masumdu. Ne annesinin ne de babasının günahından asla mesul olamazdı.
Yattığı yatakta hiç kıpırdaman düşünce denizinde yüzüyordu genç kız.
Saatler boyu düşündü Efşan...
Saatlerboyu içinden çıkamadı, düştüğü cevapsız sorular girdabından. Evet, hayat yolunun onu bir huzur menziline ulaştırmasını beklemiyordu; ama bu kadarda karmakarışık ve hep çıkmazlara varan bir labirentin içinde çırpınmayı kendisi de beklemiyordu. Yani bir ortası yok muydu? Bütün bilinmezlerin, çaresizliklerin, adı neyse işte hepsinin en zirve noktasını yaşamak zorunda mıydı? Zaten anahtarı kaybolmuş bir zindanın içinden kaçıp gelmişti; denize düşüp yılana sarılırcasına ani bir kararla kırmıştı zincirlerini; şimdi tekrardan yüreğinden büyük kilitlerle kilitli bir zindanın içine mi düşmüştü?
Kader, insanın eli kolu bağlı yaşadığı iradeler üstü bir senaryonun adı olamazdı. Yoksa bir anda fevri bir kırılma noktası ile kendi kaderini iyice yaşanmaz hale getiren yine kendisi miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUVAK (Raflarda)
عاطفية" Görebildiğin tek çıkış biriyle evlenmek mi?" " Görebildiğim tek çıkış ortadan yok olmak! Her hangi bir şekilde yok olmak!" Genç kız oturduğu yerden doğrulmaya çalıştı ama başaramadı. Bu konuşma içine ateş düşürmüştü. Biraz değil fazlaca hava...