Arabada camını açmış gelen rüzgârı kana kana içiyordu. İçinde kabaran heyecanını bir türlü bastıramıyordu. Şimdiye dek hiçbir zaman gizli bir iş yapmamıştı. Kendini böylesi bir tehlikeye hiç atmamıştı. En az Feride Hanım'ın telefonundan Suna'yı aradığı kadar titriyordu şu an. Onunla konuşmak istediğini söylediği zaman genç kadının tarafında uzun bir sessizlik olmuştu. Evden çıkmak için alışverişe gitmesi gerektiğini söylemiş, genç adam da Arif'in refakatinde gitmesine izin vermişti. Selman'ın o gece kendisine sıraladığı "asla" ile başlayan bütün olmazları bir gün olduracağını hiç düşünmemişti. Korkmuyor değildi. Hatta Suna ile görüşüp eve dönene kadar dünya dursa dönmese, olduğu yerde kalsa eve gidince yeniden dönmeye başlasa ne güzel olurdu. "Allah'ım! Selman için, bu durumu daha iyi anlayabilmem için, yeni bir başlangıç yapabilmem için ne olur bana yardım et! Bana yardım etki bende kafamdaki soru işaretlerini yok edip yeni yolumda dümdüz yürüyebileyim."
Alışveriş merkezine geldiğinde hala her şeyin yolunda gitmesi için Allah'a dua ediyordu. İlk kez Selman'la geldiği günü hatırladı, kahve içtikleri mekânda bir başka masaya otururken. Çantasını yanındaki sandalyeye yerleştirdi. Telaşla etrafta dolaştırdı bakışlarını. Her an bir köşeden Selman fırlayacakmış gibi nefesi daraldı. Saatine baktı. Buluşma vaktine yirmi dakika daha vardı. Nasıl geçerdi bu dakikalar? Kalkıp karşıdaki mağazaya mı baksaydı? Yoksa lavaboya gidip yüzünü mü yıkasaydı? Vücudunu ateş basmıştı. Korkulu düşüncelerini sağ tarafından gelen ince ses böldü.
" Merhaba. "
" Merhaba, diyerek karşıladı misafirini Efşan."
Güzel kadındı Suna. Masmavi gözleri beyaz yüzünde ışıl ışıldı. İnce uzun düzgün bir fiziği vardı. Turuncu, mor, yeşil, sarı, kırmızı ve daha sayamadığı bütün renkler, etekliğini, kafası karışık bir ressamın tuvaline çevirmişti. Krem rengi ceketi, turunculu eşarbıyla tarzını biraz abartılı bulmuştu genç kız. En az kendi kadar tedirgindi Suna. Havadan sudan konuşmalar bitince sessizlik masanın ortasına gelip oturdu. Söyledikleri kahveleri acele etmeden yudumlamaya başladılar. Bir iki yalancı öksürükten sonra Efşan:
" Seni niye çağırdığımı merak ediyorsun değil mi?"
" Haksız mıyım?"
" Hayır, eski ve yeni eş" dedi Efşan gülümseyerek.
Havayı yumuşatmak amacıyla kurduğu cümle, kulağında aynı tesiri yapmadı. Suna'da aynı hoşnutsuzlukta:
" Ben hiçbir zaman onun eşi olmadım!"
" Bir zamanlar evliydiniz" diye Suna'nın balıklama girdiği konuya kendi de aynı dalışı yaptı.
Derin bir nefes aldı genç kadın. Renkli boncuklarla dolu bilekliği ile oynayarak, genç kıza bakmadan konuştu.
" İki aylık zoraki beraberliğe evlilik diyorsan..."
Birden genç kıza bakarak sordu.
" Onun haberi var mı?"
" Kesinlikle..."
" Çok cesursun!"
"......."
" Ya da onu hiç tanımıyorsun."
" Hiç bir zaman bilmeyecek."
" Hıh!" Diyerek gülümsedi ve devam etti Suna.
" Bu cümle bana pek tanıdık geldi."
" Nasıl?"
" Boş ver!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUVAK (Raflarda)
Romance" Görebildiğin tek çıkış biriyle evlenmek mi?" " Görebildiğim tek çıkış ortadan yok olmak! Her hangi bir şekilde yok olmak!" Genç kız oturduğu yerden doğrulmaya çalıştı ama başaramadı. Bu konuşma içine ateş düşürmüştü. Biraz değil fazlaca hava...