Sabah kahvaltıya inmeyen gençleri endişeli yüzler bekliyordu. İbrahim Bey:
" Şu eve ne zaman huzur girecek?"
Derin bir iç çekti yaşlı adam, başını geriye yaslamış olacakları kestirmeye çalışıyordu. Feride Hanım yaptığından hiç de mustarip değildi.
" Dediniz mi kızın haberi yok diye! Ben müneccim değilim."
" Niye, haberi yok desek söylemeyecek miydin?"
" Hıh!" Dedi omuz silkerek.
" Sanki yalan dedim."
" Anne bak ben de yaşlandım, huzur istiyorum. Ne olur bıraksaydın da oğlan vakti geldiğinde usulünce anlatsaydı. Kim bilir şimdi ikisi de ne halde? Yazık değil mi? Günah değil mi?"
" İki günlük kıza yazık ama Suna'ya değil!"
Yaşlı adam annesiyle konuşup anlaşmanın imkânsızlığını her seferinde yeniden anlıyordu.
" Gülsüm!"
İçeriden koşarak gelen kız:
" Efendim?"
" Kızım bir daha çık bakalım ses seda var mı?"
" Yok, baba, biraz önce çıktım. Kapıları kapalı."
" Ne yapalım? Kapıyı çalalım mı? Öğlen oldu..."
" Dur bakalım Bey, inene kadar karışmayalım, sabırlı ol."
" Ol, ol da nereye kadar... Of! Ne dersin gider mi?"
" Bilmiyorum Bey. Duyunca çok üzüldü yavrucak. Beti benzi attı."
" Gitmez o, gitmez! Bu rahatlığı bırakıp da gider mi, niye gitsin?" Diyen Feride Hanım'ın kalmasını istemediği her halinden belliydi.
" Fesuphanallah! Ben bahçeye çıkıyorum" diyerek kaçmayı denedi yaşlı adam.
Dışarı çıkmasıyla içeri girmesi bir olan İbrahim Bey yanında misafirle salona girdi. Yapmacık tebessümle buyur ettiği vakitsiz konuktan hiç hoşnut değildi. Endişeli bekleyişine şimdi korku da eklenmişti. Oğlunun aşağı nasıl ineceğini kestiremiyordu. Amca gelini Nurten'in şahit olacağı kötü bir olay, sülalede yeniden çalkantı konusu olmalarına sebep olacaktı. Nurten, ailenin içinde bulunduğu darboğazdan habersiz neşe dolu enerjisi ile yeni gelin eltisi ve Efşan için vereceği daveti haber veriyordu.
" Gelemem, edemem yok amca. Çifte gelin gezmesi bu, bütün aile hep bir arada olacağız."
" Valla Nurten, ne desem, bu ara..."
" Aaa, hiç anlamam! Sizi bildiğim için telefon etmedim. "Olur" cevabı almadan gitmem amca, bilesin."
Kendi yorumuna yine kendisi gülerek konuşmasına devam etti.
" Gerçi asıl yakalayacağım Selman'dı ama onu kaçırmışımdır dimi?"
" Yok, burada paşamız" dedi Feride Hanım keyifle.
" A, nerede? Bahçede mi?"
" Yok, daha inmediler" dedi Meral Hanım sıkıntıyla.
" Ne diyorsun yenge! Bu saatte uyku mu olur?"
Kadın ne diyeceğini, ne mazeret bulacağını bilememenin sancısı içindeyken merdivenden gelen sese döndü. İki genç ışıl ışıl gülen yüzlerle aşağı iniyorlardı. Selman keyifle Nurten'i selamladı.
İbrahim Bey'in birden omuzları dikleşti, yarı kapalı gözleri açıldı. Meral Hanım'da küçük gelinini minnet dolu gözlerle kucaklıyordu. Bu genç kızın başarısıydı. Yaşadığı şaşkınlığı öfkeye dönüştürüp oğluna sıçramamıştı. Dün anlattıklarını dinlemiş, haksız olsa bile bunu Selman'a ödettirmemişti. Yan yana gelip oturduklarında genç kız bu yaşlı insanları nasıl da memnun ettiğinin farkında değildi, tek kişi hariç. Feride Hanım bu anlamsız keyfi anlamıyor, bu kızın aptallığının başını ağrıtacağını hissediyordu.
Nurten'in davetine;
" Olur, geliriz" diyordu Selman gülümseyerek.
" İki gelin bir arada... Oh.. Oh ne bereket, ne bereket. Hadi bana hoşça kal, çok işim var, yarın görüşürüz" diyerek çıktı.
Nurten'i yolcu ettikten sonra Efşan mutfağa ikisi için kahvaltı hazırlamaya, Selman da ailenin yanına salona geçti. İbrahim Bey ne konuşacağını bilemiyordu. Oğlunun bu keyfine şaşırmıştı. Meral Hanım usulca genç kızın yanına gitmiş, durumu öğrenmişti. Gencecik kızdaki sabrı takdir etti. Kocasına kaş göz işareti ile Selman'ın durumu hala bilmediğini anlattı. Şimdi taşlar yerine oturuyordu. Kopacak fırtınaya küçük bedeni ile gelini siper olmuştu. Bu günlük huzur için de genç kıza onlarca dua etti. Dostu iyi bir evlat yetiştirmişti. Bu küçük geline güven duymaya başladı. Bu kız gemiyi kara sulardan kurtarıp, limana bağlayabilirdi. Ona olan muhabbeti gıpta ile perçinleşti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUVAK (Raflarda)
Romance" Görebildiğin tek çıkış biriyle evlenmek mi?" " Görebildiğim tek çıkış ortadan yok olmak! Her hangi bir şekilde yok olmak!" Genç kız oturduğu yerden doğrulmaya çalıştı ama başaramadı. Bu konuşma içine ateş düşürmüştü. Biraz değil fazlaca hava...