13. Bölüm

86 5 1
                                    


     Günler geceler bir birinin peşi sıra ilerliyordu. Efşan kaderini kabullenmenin sıkıntısını daha kolay yaşamak için kendini dinlememeye çalışıyordu. İbrahim Bey genç kıza karşı çok sevecendi. Her sabah geçireceği gün ile ilgileniyor, sıkılmaması için ona yardımcı olmaya çalışıyordu. Şehrin dışında olmaları ve eşinin genç kıza arkadaş olmayışını görüyor, aklına gelen bazı fikirleri ortaya sürmekten oğlu yüzünden çekiniyordu.

Feride Hanım diğer oğlundan dönmüştü. Bu kadının tatlı olmasa da eve hareket getirdiğini kabul etmeliydi. Her konuda fikir sahibi, her olayda başroldü. Şimdi tüm dikkatini genç kıza yöneltmişti. Torunuyla yaptığı evliliğin tüm detaylarını öğrenmek istiyor, genç kızı bulduğu her köşede sıkıştırıyordu. Selman sıkı sıkı tembihlemişti. Bu yaşlı kurda ağzından küçücük bir şey bile kaçırmayacaktı. Ne sorarsa cevap vermeyecek, onunla hiç bir sohbete dâhil olmayacaktı. Aynı evin içinde bunun ne kadar da imkânsız olduğunu bu adam göremiyor muydu? Efşan nereye gitse, bu kadın bitmeyen bir enerjiyle peşinden geliyordu. Mutfağa, bahçeye, Zeynep'in odasına bile gitse onu buluyor ve aşılmaz merakını gidermeye çalışıyordu. Onun giremediği tek yerin odası olduğunu fark etti genç kız. Sadece Selman'la olan odalarına giremiyordu. Torununa ne kadar kafa tutsa da demek ki onun da aşamadığı sınırlar vardı.

Yaşlı kadının yokluğunda genç kızın tek kazancı küçük kızla kurduğu arkadaşlık olmuştu. Artık resimleri karalamayı bırakıp kendileri çizmeye başlamıştı. Efşan'ın çizdiği kuşlar, ağaçlar ve çocuklar küçük kızın ilgisini çekmişti. Zeynep şimdi kendisiyle ufak ufak konuşmaya bile başlamıştı. İbrahim Bey'den istediği hikâye kitapları eve geldiğinde ilk kez onu böyle yaşının çocuğu olarak görmüştü. Hele bu kitapları yavrucağa okumaya başladığında; onun resimleri inceleyen bakışları dinlediği hikayelerle can bulmuş, o küçük yüreği her bir kahramanla koşturup, çocuk olmuştu. Zeynep'in kimsesizliğinin açlığını doyurmak, onun gülmeyi bilmeyen dudaklarına tebessümü oturtmak, ifadesiz duruşuna hareket katmak Efşan'ı mutlu ediyordu. içten içe yeğeni için normal olan her şeyin bu küçük kız için ne kadar paha biçilemez olduğunu düşünüyor, hiç durmadan bu çocuğu yaşına döndürmenin yeminini ediyordu.

Bu dostluk yaşlı çifti sevindirirken Feride Hanım'ı çıldırtmıştı. Küçük kız her onun yanına gittiğinde eğer babaanne oradaysa buna izin vermemeye çalışıyordu. Genç kızla olan arkadaşlığına engel olunması küçük kızı huzursuz etmiş, Zeynep'in Efşan'a daha da yakınlaşmasına sebep olmuştu. Zeynep'in bu inatlaşmasına en çok genç kız seviniyordu.

Aile her sabah ve her akşam olduğu gibi yemeklerini beraber yiyorlardı. Zaten var olan tek ortak ilişki bu sofraydı. Her akşam olmasa da genelde yemekten sonra geçirilen bir saat de buna dâhildi. Her gecenin değişmez rutini, birliktelik saati bitince beraberinde aldıkları bazen meyve kasesi, bazen sıcak çikolata, bazen de kahveleriyle odalarına çıkmalarıydı. Aynı evde ayrı yaşamları olması başta genç kıza garip geldiyse de şimdi buna alışmıştı. Efşan, bütün aile üyelerini belli etmeden tek tek incelerken, içine git gide büyüyen küçücük bir sorgulama tohumu düştü. Bu ev halkı çay sevgisinden alabildiğine uzaktı. Onlar da kendisi gibi aslen Trabzonlu olsalar da yürek deminde günbatımı kızıllığında, ardı ardına dolup boşalan, bardak bardak sıcacık çayı nasıl olmuştu da toprak renginde ve kıvamında sıcak çikolatanın gölgesinde bırakabilmişlerdi? Onlar için çay, sadece kahvaltı vaktine hapsolmuş, sıcak bir içecekten ibaretti. Ama Efşan'ın doğrularına göre, çay kendisi ile birlikte yenilip içilen başka bir şeye müsaade etmezdi. Çay, kendisini içeni yalnızlıktan kurtarırken, kendisi yalnızlığı severdi.

Çatı katı tamamen Selman'a aitti. Üst katın merdiveni bu alanın sınırıydı. Henüz bu sınırı kendisinin dışında aşanı görmemişti. Birlikte çıktıkları çatı katında genç adam ilk iş üzerini değiştirip rahat bir şeyler giyiyordu. Televizyonunu açıp, koltuğuna uzanırken genç kızı da yanında istiyordu. Efşan'ın soyup ona ikram ettiği meyveleri yerken, ya da sıcak çikolatasını içerken aralarında geçen kısa sohbetlerin haricinde başka paylaşımları olmuyordu. Kendisine verdiği mola bitince Selman çalışma masasına gidiyor ve çalışmaya başlıyordu. Geç saatlere kadar süren bu çalışmasını bölmemeye özen gösteren genç kız ya kısık sesle televizyon izliyor ya da kitap okuyordu. Selman'ın kendi okuma zevkine uygun olmasa da zengin bir kitaplığı vardı. Aralarında ilginç bulduklarının başında insan psikolojisi ve kişisel gelişim kitaplarının çokluğu ve okunmuş oluşu geliyordu. Genç kız bazı tespitlerin kenarlarına düşülen notlardan bunu anlayabiliyordu.

Okurken, dudak kıpırtılarını, ve incecik bir fısıltıdan ibaret olan sesini bir ihtimal Selman'ı rahatsız etme korkusuyla gücünün yettiğince örtmeye çalışarak elindeki kitabın sayfaları arasında tatlı bir seyahate bıraktı kendisini. Yaşadığı hayatın iyice kimsesizleşmesinden mi, yoksa bilmediği bir yerlerde gizlice onun hayatını seyreden yazarın bütün bir roman boyunca Efşan'la sohbet ettiği hissine kapılmasından mı bilinmez; genç kız elindeki romanın her cümlesinde her sayfasında kendisini buluyordu. Git gide artan bir kapılmışlıkla devam etti okumaya: *"Nasılsın?" diye sordu genç adam. Esma fincanındaki bakışlarını Yusuf'a çevirdi. Bu adamın gözleri ne kadar da huzur doluydu. Kendinden emin, bu olanlardan hiç etkilenmeyen, rahat tavırlı bir adamdı. Erkan'ın gidişine hiç şaşırmayanda bir tek oydu. Yada neden gitti, ne oldu diye sormayan. Hatta bugünden beri duyduğu onlarca sorunun içinde sorulmayan tek soruyu soranda oydu. Hem daha bunu kendi kendisine bile sormamıştı. Nasıldı? "İyiyim" dedi çok da iyi olmayan bir ses tonuyla. Yusuf, genç kıza karşı ne kadar öfke doluysa da şu an onun bu üzgün ve yılgın hali merhameti hak ediyordu. "Bir genç kızın kurduğu hayaller gibi değil yaşadıkların, zor olmalı" dedi. Esma bitmiş fincanını sallayarak öteledi. Sessizce bir iç çekti. Dudağının kenarında beliren kırık bir gülümsemeyle; "Pek değil! Dedi. "Hayal kurmayınca kırılıp dökülen bir şey de olmuyor." Daha bu yaşta bu kadar ümitsizliği bu kız nasıl kazanmıştı? Nasıl bir yaşanmışlık onu bu kadar çabuk pes ettirmişti? "Hayallerden vazgeçecek kadar yaşlı olduğunu düşünmüyorum" dedi Yusuf. "Yaşlanmayı ömürle sayıyorsanız, evet, haklısınız ama bu yaşıma kadar hayallerinin peşinden gidip de hüsrana uğrayan çok kişi gördüm." Derin bir iç çekerek devam etti. "Gerçi bu akşam hayal kurmadan da hüsrana uğranabileceğini öğrendim ya." * Seher Vakti

Hiç bir zaman genç adamdan sonraya kalamamıştı. Hep ondan önce uyumuş olmak canını sıksa da onun kadar uykusuzluğa dayanamıyordu. Uykusu gelince yatağına geçmeden önce genç adamın yerini o böyle olmasını istediği için koltuğun üzerine hazırlıyor, "iyi geceler"dileyip öyle yatıyordu. Genç adamın yatağından çıkmasından duyduğu rahatsızlığı başta dile getirdiyse de Selman bunu kesin bir dille tartışma konusu yapmamıştı. Selman hiç bir konuda konuşmadığı gibi bu konuda da konuşmamış, olmasını istediği şekilde davranıp genç kızın buna ayak uydurmasını sağlamıştı. Bu Efşan'ın da şimdilik işine geliyordu. Aynı evi, aynı odayı paylaşıyor olmaları ayrı yaşamalarına engel değildi. Selman o gün net bir şekilde söylemişti. Bu bir oyundu ve bu oyunu genç kız başlatmış olsa da genç adamın kurallarına göre oynayacaklardı.

Genç kız bu adamın garip olan birçok davranışının sebebini merak etse de cevabını bulacağı bir yer yoktu. Onu anlamaya çalışmak imkânsızdı. Genç kızla ilgili görünmüyor olsa da onun olmadığı her yerde bakışlarını üzerinde hissediyordu. Ondan korkmuyor ama haddinden fazla çekiniyordu. Onun yanında hem çok rahat hem de çok rahatsızdı. Onu neyin kızdıracağını kestiremiyor, nelerden hoşlandığını bilemiyordu. Tanımadığı bu adamın tek bildiği yönü öfkesine rağmen inanılmaz güven dolu oluşuydu. Kendinden başka onun yanında hiçbir şey genç kızı korkutamıyordu. Çok değişken bir adamdı. Onun hakkında fikir sahibi olmak mümkün değildi. Bazen fırtınalı bir deniz olan bu adam bazen de fırtınalı denizde sakin bir koy, bazen şiddetli bir rüzgâr bazen de bu rüzgârda suskun bir mağara, bazen karanlık bir çukur bazen de bu çukurdaki kuvvetli bir el oluveriyordu. Onun bu öfkesi olmasa hayatının ne kadar kolay olabileceğini düşündü. Onu gerçekten tanımayı ne çok isterdi. Bunu başarabilir miydi? Burada kendine bir meşgale bulmazsa çıldıracağını düşünmüyor muydu?

Yatağına uzanıp yorganını üzerine çektiğinde masasında sırtı dönük çalışan adama baktı. Gülümsedi. Kendine yeni bir meşgale bulmuştu. Bu adamı tanıyacaktı. Neyi sevip sevmediğini, nelerden hoşlanıp nelerden nefret ettiğini, istediklerini, istemediklerini her şeyi, her şeyini öğrenecek ve bu adamı keşfedecekti. Her kayanın bir kırılma noktası vardı ve genç kız bu noktayı bulacaktı.

O uyuduktan sonra onun başucuna gidip özgürce bu kızı seyretmek genç adamın her gece sabırsızlıkla beklediği bir ritüele dönüşmüştü. Masalını dinlemeden uyuyamayan küçük bir çocuk gibiydi. Onun sıkılıp erkenden uyuması için hiç gerekmediği halde çalışıyor, ağır solukları duyduğu anda kendini genç kızın başucunda buluyordu. Dünyada bu kadar güzel uyuyan bir başkası daha yoktu. Her gece sağ omzunun üzerine yatıyor, uzun saçlarını yastığın üzerine seriyor, elini yanağı ile yastığının arasına sıkıştırıyordu. Genç kızın dudaklarındaki gülümseme Selman'a "gördüğü güzel bir rüya olmalı" diye düşündürdüğünde, kendi için alınmış bir kararın mutluluğu olduğunu bilmiyordu.

DUVAK (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin