Kahvaltıdan sonra herkes vazifeli olduğu muhite hareket edince, iki kardeş de kendilerine program yaptılar. Efşan'ın az tanıdığı akrabalarından başlayarak İstanbul'un kendini ziyaret edeceklerdi.
Yumuşak bahar havası İstanbul'un var olan cazibesine renk katıyordu. Denizin maviliğinin üzerinde güneş ışıkları dans ediyordu. Bazı aceleci dallar patır patır çiçek patlatmışlardı. Kısa süren akraba ziyaretinden çıktıktan sonra Çamlıca tepesinden boğazı seyrediyorlardı. Muhabbetlerine eşsiz manzara mola verdirmişti. Etrafta hafta içi olmasına rağmen bir sürü insan vardı. Her yaş gurubu kendi meselesinden gündem oluşturmuştu. Çocuklarsa koşturmalarına türlü türlü sebepler bulmuştu. İki şişko kedi tok karınlarıyla salına salına birilerin atacağı lokmaların peşinde aç gözlerle geziniyorlardı. Genç kız bu tabloda hiç bir şeyden bembeyaz tüller içinde müstakbel eşinin kolunda gülücükler dağıtan gelin kadar etkilenmemişti. Arkasındaki iki küçük gelin onlarca kattan oluşan uzun eteğin uçlarını topluyordu. Etrafındaki iyi giyimli yengeler, kardeşler, ağabeyler gelinin nereye bakacağına, nereye basacağına, bakıyorlar onun etrafında dönüyorlardı. Birden kendisini gelinlikler içinde, yanındaki gelinin gözlerinin içine bakan damadın da Selman olduğunu düşündü. Kabarık eteklerin ve kat kat tüllerin içinde olmak hoş bir duygu olmalıydı. Annesinin kendisine emanet ettiği "duvağı" yanağının kenarından salınırken hayal etti. İçi buruldu. Kara bir el yüreğini avucunun içine aldı. Sıktıkça sıktı. Biliyordu ki hiç bir zaman gelinlik giyemeyecek, o güzel duvağı takamayacaktı. İlk kez birini kıskandı. Tanımadığı bu gelinin yaşadığı şu an onun için ne kadar ulaşılamayacak bir andı. Kendine verilmeyen bu hakkı isyanla istedi. O da gelinliğinin içinde herkesin beğeni dolu bakışlarının altında nazlı nazlı eteklerini savurmak isterdi. Etrafa duvak tülünün ardından bakmak istedi. İstememesi lazım olan her şeyi bir anda şiddetle istedi. Teması olamayacağı bu resme daha fazla bakamayacaktı. Bu kadarına dayanamazdı. Oturduğu yerden hışımla kalktı. Ağabeyine;
" Kalkalım mı? Geç oldu."
Kemal kardeşindeki bu tavır değişikliklerine alışamamıştı. Bu kıza neler oluyordu? Dün bayılmıştı, bugün anlık duygusallıklar yaşıyordu. Üstelemedi, kalktılar.
Nesrin gelen misafirleri karşısında heyecanlanmıştı. O da kendi gurbetinde akrabasından bir yüzü görmekten memnun olmuştu. Kemal kardeşine memleketten verdiği haberleri şimdi de genç kadına anlatıyordu. Uzun süredir baba evine gitmeyen Nesrin, Efşan'dan daha da özlem doluydu. Nesrin'in hazırladığı ikramları yemişler, muhabbet etmişler, hasret gidermişlerdi. Nesrin'in çayları tazelemek için mutfağa gitmesiyle Efşan da yardım için ardı sıra mutfağa gitti. Efşan'ın gölgeli bakışları genç kadına pek tanıdık geldi.
" Nasılsın canım, buralara alışabildin mi?"
" Eh işte!"
" Eşinle de "eh" o zaman."
Anlayışla bakan gözleri sır saklamayı zorlaştırıyordu. Genç kız gülümseyerek;
" Öyle mi oluyor?"
" Evet, canım, öyle oluyor. Eşinle iyiysen her şey de iyidir. Değilsen de hiç bir şey iyi değildir."
" Haklısın Nesrin ablacım" dedi başını önüne eğerek.
Bugün o gelin sinirlerini bozmuştu. Yaşayamadıkları ve yaşayamayacakları genç kızın canlı canlı gözünün önüne dikilmişti.
" Lütfen canım hemen pes etme. Her şey hemen güzelleşmez, biraz çaba harcamak lazım. Emek verdiğin şey senin için kıymetlidir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUVAK (Raflarda)
Romance" Görebildiğin tek çıkış biriyle evlenmek mi?" " Görebildiğim tek çıkış ortadan yok olmak! Her hangi bir şekilde yok olmak!" Genç kız oturduğu yerden doğrulmaya çalıştı ama başaramadı. Bu konuşma içine ateş düşürmüştü. Biraz değil fazlaca hava...