gönderileceğim tek cennet, seninle yalnız olduğum zamandır

2.5K 255 378
                                    

hozier // take me to chruch

Sabah uyandığımda, Oh Sehun ve Kim Jongdae'yi bizim mutfağımızda benim fincanlarımla bitki çayı içerek kahkaha atarken yakalamıştım. İçimdeki nefretin tarifi yoktu, benim çiçekli fincanlara karşı zaafım olduğunu iyi bilirdi Kim Jongdae ve beni kışkırtmaya çalışıyordu. Kaşlarım çatılı bir şekilde girmiştim yanlarına. Mısır gevreğini açmak için elime aldığım bıçakla Kim Jongdae'yi delik deşik etme hayalini çok zor atabilmiştim aklımdan.

Ben bunları düşünürken zil çalmış, Oh Sehun kapıyı açmış, Park Chanyeol elinde kocaman beyaz gül buketi ile mutfaktan içeri girmişti. Yanağında çıkan gamzesinden öptüm, Oh Sehun'un gözlerinin içine baka baka. O da, Jongdae'nin beline atmıştı elini ama Chanyeol'u elinden tutup çıkarttım mutfaktan ve eşyalarımı alıp, Oh Sehun'a maçında başarılar diledikten sonra ayrılmıştık evden.

Bale seçmelerimin yapılacağı binanın önünde gördüğüm Do Kyungsoo'ya sıkıca sarılmış, şans depolamıştım iyice. Onlar seyirci girişinden giderken ben de merdivenleri ikişer ikişer çıkarak hazırlık odasına girmiştim.

Naeun saçını yaptırırken aynadan gergin bir şekilde bakışıp, gömleğimi ve siyah kumaş pantolonumu giymek için kabine girmiştim.

Şimdi ise, on dakika kalmıştı benim sırama. Pointimi giymek için oturduğumda çantamdan yükselen sesle işime ara verip cevapladım aramayı.

"Bale seçmelerin için başarılar dilemek istedim abi!" Haechan'ın neşeli sesi beni daha çok germiş ve sinirlendirmişti.

"Teşekkür ederim Haechan."

"Yanında olmayı çok istiyorduk fakat benim-"

"Yanımda olmanıza ihtiyacım yok Haechan, önceden de olmadığı gibi. Sıra bana geliyor, sonra konuşuruz."

"Tamam." dedikten sonra aramayı sonlandırmıştı, ben de telefonumu kapatıp tekrardan yerine yolladım ve pointimi giydiğim an ismim söylendiğinde paniklemiştim.

Sahneye çıktığımda, herkes beni merakla izliyordu. Kyungsoo ve Chanyeol'un nerede olduğunu göremiyordum, derin bir nefes verdim ve seçtiğim müzik kulaklarıma dolduğu anda başladım hareket etmeye.

Harika olmalıydım, en ufak bir hata bile kabul edilmiyordu. Eğer kazanırsam hayatım benim için bir müddet değişecekti. Londra'ya gidecek ve en ünlü balet/balerinlerin öğrencisi olacaktım. Oh Sehun'un takımının da Londra'ya final maçı için gideceklerinden oldukça emindim. Yani bu demek oluyordu ki, Oh Sehun ile Londra'da birkaç hafta baş başa olacaktık. Cennetimle beraber, sadece ikimiz.

Oh Sehun'un evi terk etme olayının üzerinden iki gün geçmişti. Güzel bir gece geçirmiştik, sabah onu öperek uyandırmıştım. Sonra o gitti, ben tek başıma kaldım yatakta.

Kim Jongdae olmasaydı her şey daha iyi olurdu. Oh Sehun hiçbir zaman onu sevdiğini düşünmezdi çünkü Kim Jongdae'nin dış görünüşünden başka hiçbir özelliği yoktu. Beyaz teni, çilleri severdi Oh Sehun. Benim beyaz bir tenim yoktu, çillerim yoktu ama onu seven bir kalbim vardı ki seviyordu da. Oh Sehun en çok beni seviyordu, benden kopamazdı, vazgeçemezdi. Vazgeçerse yaşayamazdım, nefes alamazdım, yürüyen bir ölüden hiçbir farkım yoktu.

Bunu düşünmenin zararı ağır olmuştu. Hiç beklemediğim bir anda, tam havada zıplarken dengemi kaybedip olduğum gibi yere düşmüştüm ve sanırım bileğim kırılmıştı. Yere düştüğüm an çığlık atmıştım ve kalkıp devam etmek istediğimde, acıdan duramadığım için müzik hala çalmaya devam ederken kendimi sahnenin arkasına atmıştım.

"Jongin, iyi misin?" Büyük bir telaşla bana gelen öğretmenimin elinden tuttum ve olumsuz anlamda salladım başımı.

"Canım çok yanıyor." dedim.

"Çok kötü düştün." dediğinde yavaşça yere attım kendimi, sol bileğim feci şekilde ağrıyordu duramıyordum acıdan. Gözüm hiçbir şeyi görmüyordu neredeyse.

Bitmiştim ben, bitmişti bütün hayallerim, küçücük bir hata yüzünden hayalim yarım kalmıştı.

"Jongin!" Kapıdan telaşla giren Chanyeol'u gördüğümde içimdeki ağlama isteği artmıştı.

"Chanyeol!" diyip, sarıldım ona. "Canım çok yanıyor." diyerek daha sıkı tutundum ve ağlamam şiddetlenmişti.

"Hastaneye götüreceğim seni, sakin ol tamam mı?" dediğinde geri çekildim, Chanyeol kolaylıkla kucağına almıştı beni, başımı omzuna koymadan önce Kyungsoo'da eşyalarımı alıyordu.

Arabaya binerken kendime de kızmayı ihmal etmiyordum. Hatta nefret ediyordum kendimden. Ortada hiçbir şey yokken nasıl düşmeyi becerdim, nasıl kaybettim o dengeyi gerçekten bilmiyorum.

"Çok iyidin Jongin." Kyungsoo elimi sıkı sıkı tutarken ağlama isteğim yine gelmişti, bileğim zaten felaket acıyordu. Becerememiştim, aylarca çalıştığım ve kusursuz yaptığım gösterimden geçememiştim ve Kyungsoo'nun da dediği gibi; çok iyi gidiyordum.

-

[ Oh Sehun ]

Soyunma odasında formamı giyindikten sonra çıkmıştım kabinden. Üzerimde inanılmaz bir heyecan vardı, bir an önce olup bitmesini, eve gidip Jongdae'me sarılarak uyumayı dehşet istiyordum. Çantamın içinden ayakkabılarımı çıkartırken, omzumda hissettiğim ufak dokunuş ile arkamı döndüm.

"Maça çıkmadan önce şans dilemeye geldim." Jongdae, gözleri parlar bir şekilde bana gülümserken gergin yüzüm gitmiş, yerine gülücükler saçan bir yüz gelmişti. Ellerini tuttum sevgilimin, her zaman vanilyalı krem kokan ellerini kaldırıp kokusunu içime çekerek öptüm.

"Senin tribünlerden beni izliyor olman bile bana yeterli sevgilim fakat bir şans öpücüğü alsam  fena olmazmış." dediğimde aşıl olduğum kahkahasını atıp, dudaklarıma yöneldiğinde acele etmek amacıyla hızlıca öpüşüp geri çekilmiştik. O esnada, kapıda bizi izleyen Baekhyun'u görmemle başımla selam verdim ona, yanımıza geldi.

"Başarılar kardeşim, en iyisini yap." diyerek omzumu patpatladığında sarıldım ona.

"Biz Baekhyun ile tribündeyiz, maçı almadan yanıma gelme." dedikten sonra ayrılmıştı ikisi de yanımdan.

Byun Baekhyun üniversitede tanıştığım ilk arkadaşımdı ve bu zamana kadar hiçbir sorun olmamıştı aramızda. Aynı zamanda Jongdae ile çocukluk arkadaşıydı ve evet, tanışmamıza vesile olandı kendisi.

Byun Baekhyun, Jongdae'yi seviyordu. Bunu çok önceden fark etmiştim ve fark ettiğim zaman Jongdae daha çok albenili gelmişti gözüme. Onun öncesinde Jongin'e şans vermeyi düşünüyordum fakat Jongdae varken neden Jongin'i seçecektim ki? Jongin her zaman elimin altında bir yerlerdeydi ve sıkmıştı. Kim Jongdae yeni tanıştığım biriydi ve ulaşılması zordu ama başarmıştım. Sevgilim yapmıştım onu, ilk başlarda sadece dış görünüşü bana aşırı iyi geldiği için yapsam da şimdi aklımda, kalbimde tamamen onunla doluydu.

Kim Jongin büyük bir hataydı fakat bana verdiği zevkin ve bedeninin bağımlısı olmuştum. Uzun bir süre daha vazgeçemeyecektim bedeninden, sonrasında ise Jongdae'nin haberi olmadan tüm ilişkimi kesecektim onunla. Jongdae'yi kaybetmeyi istemiyordum.

"Hepinize bol şans çocuklar." Beni bulunduğum gerçeğe geri çeken koçun sesini duymamla kendime geldim ve kaskı  taktıktan sonra sahaya çıktık. Güzel bir atmosfer vardı, Jongdae ve Baekhyun'u göremesem bile orada olduklarını biliyordum.

Maç başladı, karşı takımı izleyerek koşturuyordum. Top ara sıra bizim takıma geliyordu fakat salaklar bana atmak yerine kendileri kahraman olmak istedikleri için hiçbir şey yapamıyordum. En sonunda, aralarına katıldım ve ismini unuttuğum takım arkadaşım bana topu fırlattığında tutup, kaleye koşmak isterken önümü döndüğüm an birinin kafasıyla çarpıştım ve o an gözüm karardı, kendimi yerde buldum. Ne olduğunu anlayamadan yediğim bu darbe sonucunda kaskın içinde muhteşem bir kan kokusu yayılmıştı ve sorun şu ki; kan beni tutardı.

-

umarım beğenmişsinizdir 💘

buraya Jongin'in bale gösterisini bırakıyorum, belki izlemek isteriniz.

told you so •sekai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin