sezen aksu // vay
Yapmak isteyip hiç yapılamayan şeyler, boğazda bir yumru olmaktan geçip kalbin üzerine karabasan gibi çöküyordu. Kim Jongin'in omzu, sevdiğinin içini döktüğü liman olduğu gecede söylemek isteyipte söyleyemedikleri ağır gelmişti ona. Donup kalmıştı öylece, bir yanı ayağa kalkıp komaya sokana dek yumruklamak istiyordu sevdiğini diğer ve ağır basan kısım ise hiçbir şey yapmamaktı. Oh Sehun yaşadığı sandığı acıyı Kim Jongin'in omuzlarına yük ettikten sonra o an hiç yaşanmamış gibi yatağına serilmişti. Esmer olan dudağında yamuk bir gülümseme ile kalkmış, kendi odasına, kendi yatağına hiç sönmeyecek bir alevle yığılıvermişti.
Kim Jongin, Oh Sehun'da çok yanmıştı. Zaman aldıkça sönmesi gereken alev giderek büyümüştü, şimdi tüm bedenini kaplamıştı. O gece uyumadı, güneş perdesi açık pencereden odasına süzülürken gözleri acıyordu ama kalp acısının yanında bu, ufak bir sıyırık gibi hissettiriyordu. Kazıdı kendini yataktan, nasıl görüneceğini umursamadan üzerine bir şeyler geçirdi, kirli saçlarını saklamak için beresini de taktıktan sonra montunu da gitip çıktı evinden, evim dediği yerden.
Sanat Felsefesi dersinin başlamasına bir saat kırk beş dakika vardı, evinden okula yürümek ise yirmi dakika sürüyordu. Ayakları onu okula götürmek yerine aldı vapura bindirdi. Ne vapuru olduğuna bile bakmamıştı, ilk önce hangisi hareket ediyorsa ona bindi. Cam kenarında da bir yer buldu kendine, başını cama yaslayıp düşüncelerinin arasına daldı sanki çıkabildiği mümkünmüş gibi.
Sevgisini, aşkını hiçbir zaman sakınmadı Jongin. Herkesin gözü önünde sevdi Sehun'u. Daha önce hiç görmediği sevgiyi ilk ondan aldığında şaşırmıştı, bu şaşkınlık bağlanmaya dönüştüğünde Oh Sehun'un nefes olduğunu fark etti. O olmadan yapabilir miydi? Nasıl yapılırdı, edilirdi? Bunların hiçbirini bilmiyordu Jongin çünkü bu zamana kadar hiç sevdiğinden vazgeçmeyi düşünmemişti. Kalbinden onu çıkarıp yerine taş basabilir miydi? Peki ya yıllar? Hiç acıtmaz mıydı onu, hiç kanamaz mıydı daha önce kanayan yer? İşte bu bilinmezlik bu zamana kadar kocaman gövdesiyle ensesinde durmuştu Jongin'in. Düşündüğü an bile kötü oluyordu, hemen koşuyordu nefesine. Bu sefer kendinden kaçıp gittiği nefesinin olmaması ne acıydı.
Kolunun dürtülmesi ile gerçekliğe iniş yapmıştı, vapurun boşaldığını fark ettiğinde panikle ayağa kalkıp hızlı adımlarıyla kapıya çıktı. Güneş yüzüne çarptığında acıyla yanan gözlerini kısmak zorunda kalmıştı. Elini yüzüne siper ettikten sonra tamamen çıkmıştı vapurdan, yanından diğerleri geçiyordu. Kimisi vapura yetişebilmek için koşuyor, kimisi geçen gün sevdiğinin ağaladığı omzuna çarpıyor, kimisi ise el ele tutuştuğu sevdiğiyle gülerek geçip gidiyordu yanından. Adım atmayı durdurdu Jongin, yanından geçen herkesin yüzüne bakmaya başladı, bazıları ile göz göze geldiklerinde diğerleri rahatsızlık hissederek kaçırıyordu hemen. Ellerini cebine attı, gözlerini kapatıp başını geriye attıktan sonra derin bir nefes aldı içine. Oh Sehun olmadan da nefes alabildiğini fark ettiğinde güzel bir gülüş sardı dudağını.
Yürüdü, yürüdü ve yürüdü. En sonunda yaşanmışlık olan yere geldiğinde iç çekip devam etti yürümeye. Park Chanyeol ile ilk kez geldiği bu yer, ne gariptir ki kendisini rahatlatmıştı. Park Chanyeol'de böyle söylemişti öyle değil mi? Park Chanyeol'un yarası geçiyorsa kendisininde geçmeliydi.
Birkaç ay önce Chanyeol'un Lovesong çaldığı yere oturdu Jongin. Güneş tam karşıdaydı, o gün ki gibiydi. O an hiçbir şey düşünemedi, niye buraya geldiğini bile kavrayamadı o an. Sonrasında çalan telefonunu çıkarıp ekrana baktı.
Sehun, nâm-ı diğer nefes.
'Nerdesin Jongin?'
'Merak mı ettin?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
told you so •sekai
Fanfictionİlk birlikte oluşumuzun üzerinden bir hafta geçtiğinde, bana gelip dövmesini göstermişti. Yüzük parmağına küçük bir güneş dövmesi yaptırmış, bana da birine aşık olduğunu, parmağında bir ay dövmesi görmeyi çok istediğini söylemişti. Bana sandım, ben...