vurgunum sana, bir mahkum gibi

1.8K 201 361
                                    

mabel matiz // bir hadise var

[ Oh Sehun ]

Seul'e geldiğimde yapmak istediğim ilk şey Jongdae'yi görmekti. Onun küçük bedenini kollarım arasına alıp, bebek bisküvisi kokusunu ciğerime çekmek istiyordum. Yurduna giriş yapmadan önce en sevdiği çiceklerden kocaman bir buket yaptırmıştım. Jongdae minik hediyeleri severdi, hele ki o hediye bir çiçek buketiyse öyle güzel gülerdi ki ben tekrardan aşık olurdum ona.

Yurduna giriş yaptığımda görevliye kimliğimi bırakıp merdivenlerden çıkmaya başladım. O esnada tanıdık biri, Baekhyun'da merdivenlerden aceleyle inerken omzuma çarpmıştı.

"Hey!" diye seslensem bile dönüp bakmamıştı bana. Duymamasının olanağı bile yoktu çünkü hem yüksek hem de yakın bir şekilde seslenmiştim. Merdivende durup arkasından baktım bir süre. Anlam veremiyordum, cidden anlam veremiyordum. Kaşlarım çatılmış bir şekilde çıktım kalan merdivenleri. En sonunda Jongdae'nin odasına vardığımda içimde beliren kıskançlıkla yumrukladım kapısını, çok uzun sürmedi açtı hemen. Altında pembe kısacık şortu, üzerinde sol askısı düşmüş siyah bir atleti vardı ve saçları dağınıktı. İçimde ki kıskançlığın dozu çok geçmeden artmıştı.

"Hunnie?"

"Baekhyun'un ne işi vardı burada? Ve sen neden böylesin?" dediğimde tek yaptığı şey göz devirip kapıyı açık bırakarak içeriye gitmek olmuştu. Kıskançlığıma bir de sinir eklenmişken ağzımdan ters bir şey çıkarsa diye korkuyordum ama gözümde dönmüştü. İçeriye girip kapıyı sert bir şekilde arkamdan kapadığımda Jongdae dağınık yatağına oturmuş bir şekilde bana bakıyordu.

"Sana bir soru sordum!" O ise hala bana bakmaya devam ederken sinirden elimdeki buketi yüzüne fırlattım. "Sana bir şey sordum cevap versene!"

Bana kıyasla epey sakindi Jongdae. Çiçek buketi ona çarptıktan sonra yere düşmüştü, benim aklıma dolan düşünceler yüzünden gözüm dönmüşken onun bu kadar sakin olması beni daha da delirtiyordu. Yavaşça eğilip çiçek buketini aldı.

"Bana haber bile vermeden Jongin ile gidiyorsun. Bir hafta sonra çıkıp geliyorsun ve en yakın arkadaşım odamdan çıktı diye deliriyorsun. Tam olarak neyi soruyorsun Sehun?" diyerek bukete bakmayı bırakıp gözlerimin içine işlemişti bakışları.

"Evet sana haber vermedim, veremedim çünkü en yakın arkadaşımın bana ihtiyacı vardı! Senden izin mi isteyecektim?"

Jongdae bunu söylememle sakinliğini yitirmişti, buketi sertçe yatağa bıraktıktan sonra ayağa kalkmış tam karşıma geçmişti.

"Ne istiyorsun Sehun?" diyerek gayet normal bir ses tonu ile sorması beni epey şaşırtmıştı. "Ne söylememi istiyorsun? Seni tam olarak ne rahatlatacak?"

"Baekhyun merdivenlerden hızla indi, yüzüme bile bakmadı. Sen ise dağılmış bir şekilde karşıma çıkıyorsun. Sence ne düşünüyor olabilirim?" Açıkca her şeyi söylediğimde bir adım geriye gitti benden. O an yüzünde oluşan hayal kırıklığını görmek beni sarsmıştı. Tam olarak o an anlamıştım fazla ileriye gittiğimi ama bu düşünce uzun zamandır aklımdaydı. Söylemekten asla geri kalmayacaktım. "Bu odada ne yaptığınız bilmiyorum, ben yokken de öyle. Beni çıldırtmak mı istiyorsun? Ne yaptığınızı soruyorum ve buna verecek cevabın bile yok!"

Jongdae sadece durdu. Dolu gözleriyle bana bakıyordu sadece, o an kalbimin kırıldığı hissettim sebebi Jongdae'nin kalbini kırmış olmamdı. Ama buna bir son verilmesi gerektiğini düşünüyordum artık, benden çok Baekhyun ile olması kanıma dokunuyordu.

"Seni aldattığımdan mı şüpheleniyorsun?" diye sordu en sonunda, titrek sesiyle.

"Elimde değil." dedim, dişlerimi ve yumruğumu sıkıyordum. Jongdae'nin gözlerinden yaşlar süzülürken gülmeye başlamıştı, elini ağzına kapatarak gülüyordu ara sıra. Sonra durdu ve bana baktı, çok kısa sürdü yanıma gelip kulağımı çınlatacak derecede sert tokadı yanağıma inmesi.

told you so •sekai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin