Atabey Zorlu, kendinden emin adımlarla sırıtarak onlara doğru yürürken, Bade kendisine artık üniversiteli, söylenen her yalana kanan o küçük kız olmadığını, kendi ayaklarının üzerine basan yetişkin bir kadın olduğunu hatırlattı. Atabey Zorlu'yu, onun yalancı sözlerini ve 'herkes beni sever' gülümsemesini çok gerisinde bırakmıştı. Tam olarak on sene öncesinde. Ve dönmeye niyeti yoktu.
Elbette o kendini beğenmiş suratına bir yumruk patlatmayı da çok isterdi, ama bu Atabey için sadece onu hala önemsediği anlamına gelirdi. Bade böyle bir konuma düşmek istemezdi. Ayrıca ona yaşattığı her şeyden sonra.. Aklına gelenlerle, suratına ifadesiz bir bakış kondurdu ve herkesin tanıdığı o buzdan kraliçeye dönüş yaptı.
Tam o sırada, Atabey tüm karizmasıyla önlerinde durmuştu. İlk durağı Sinem oldu, kadının elini tutup nazikçe dudaklarına götürdü ve elini öperken, "Cüneyt ve senin için çok mutluyum, Sinem. Nişanınıza katılamadığım için üzgünüm ama düğününüzde burada olacağımdan emin olabilirsin." dedi. Sesi kalınlaşmıştı ama o sesine yapışmış o kendini beğenmiş tını hala oradaydı. Yanındaki Melis, "Lütfen gel!" diye homurdanırken Sinem, tüm huylarıyla tam bir hanımefendi olduğundan Atabey'e hafifçe gülümsedi ama onu burada görmekten hoşlanmadığı, ters bakışlarından belliydi. "Teşekkürler Atabey. Biz de seni gördüğümüze çok sevindik." dedi ima dolu bir sesle. Atabey bunu anladıysa bile umursamadı, kıkırdayarak Melis'e döndü, Bade elindeki kadehini sallarken onun bu hallerine tek kaşını kaldırdı; kendisini görmezden mi geliyordu gerçekten? Bade buna çok mutlu olurdu.
Adam, Melis'i süzüp, etrafınız yüksek sosyeteyle çevriliyken asla çalmamanız gereken bir ıslık çaldı, öyle ki yakınlarda kokteyllerini yudumlayan birkaç orta yaşlı kadın onlara dönüp, Atabey'i memnuniyetsiz gözlerle süzmüş, sonra dudakları arasından 'cık cık' sesleri çıkarmışlardı. Adamın elbette umurunda değildi. "Her zamanki gibi çok..." Ne diyeceğini bilemezmiş gibi duraksadı, sonra da dudağını büküp, alaylı bir tonla, "ateşlisin, Melis." dedi.
Melis tek kaşını kaldırıp, "Sen de her zamanki gibi çok sinir bozucusun Atabey." diye karşılık verdi.
Atabey ona tepki vermeden, bu defa bakışlarını Bade'ye çevirdi ama bu defa suratında alaycı bir gülümseme yoktu, neredeyse ciddi denilebilecek bakışlarla bakıyordu kadına. "Bade." dedi, anlaşılmaz bir tonda. Bade onun ismini söyleyerek karşılık vermedi, düz bakışlarla bakmaya devam etti, asıl istediği adamı görmezden gelmekti ama Atabey uzun boyu ve ihtişamlı vücudu ve dik bakışlarıyla karşısına dikilmişken, onu görmezden gelmesi neredeyse imkansızdı. Onu yok sayarak öyle çok seneler geçirmişti ki, şimdi adamı kanlı canlı karşısında görmek, ona ölü birinin canlanması kadar hayret veriyordu.
Atabey, Bade'nin ona karşılık vermemesini umursamamış gibi, dudaklarına yarım bir gülümseme ekledi ve kadını boydan boya süzdü, "Çok güzelleşmişsin," Bade'nin istediği tek şey, elinde tutmakta olduğu bardaktaki kokteyli adamın yakışıklı, sırıtkan suratına dökmek ve hemen ardından ortasına bir tokat patlatmaktı. Ama bunu yapmadan hemen önce, zarafet kurallarına çok önem veren, kızının onun yetiştiği gibi tam bir hanımefendi olmasını canı gönülden dilemiş olan anneciğinin sesi kulaklarında yankılandı; Bir hanımefendi kendini asla kalabalık içinde kaybetmez.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKALA BENİ (devam edecek)
RomanceErkek egemen iş dünyasında kendine yer açmaya çalışan hırslı ve başarılı bir iş kadını Bade Aslım Aslan'ın, nam-ı diğer 'dişi aslanın' hayatında gereksiz şeylere yer yoktu. Erkekler ve aşk gibi. En son istediği şey evlilik ve bir erkeğin boyunduruğu...