Bade, gözlerini ağırca araladığında ilk fark ettiği şey kendi evinde, odasında olmadığı idi.
Farkındalık beynine hızlıca dolarken, bir anda dehşete kapılıp yattığı yataktan hızlıca doğruldu, üzerinde beyaz, geniş bir erkek tişörtü vardı. Gözüne düşen saçları geri itip, güm güm atan kalbiyle nerede olduğunu anlamak isteyerek etrafına baktı ve o sırada, yatağın biraz ilerisindeki koltuğa oturmuş, dirseklerini dizlerine dayamış, elleri önünde bağlı, dikkatle onu izleyen Atabey'i gördü.
Adama öfkeyle bağırmak üzereyken, olan biten tüm olayları bir anda hatırladı. Mezarlığın dışında bayılıp kalmıştı. Bayılmadan önce gördüğü, sarıldığı kişi ise Atabey'di. Kalbi bu defa bambaşka bir sebepten dolayı delice atmaya başladı. Ağlarken ona, Ata, demişti. Acaba kendini kaybettiği anlarda başka bir şey çıkmış mıydı ağzından? Oğullarıyla ilgili bir şey? Çıkmamış olmasını umdu.
"Ben.." Berbat çıkan sesini öksürerek düzeltmeye çalıştı. Ne diyeceğini bilmiyordu. İçindeki öfkeli yan, adamın bu defa bir suçu olmasa da ona bağırmak istiyordu ama şu anda bu haksızlık olurdu, bunun gayet farkındaydı. İçini çekip, yenilgiyi bu defaya mahsus kabul etti. "Teşekkür ederim, Atabey." Sesi mesafeli ve kısıktı. Sanki adamın teşekkürünü duymasını istememişti.
Şaşırtıcı bir şekilde, Atabey bu teşekkürü kullanmadı. Kadınla alay etmedi ya da onu ne kadar aşağılık bir kadın olduğuna dair aşağılayıcı bir yorumla vurmaya çalışmadı. Sakin fakat tuhaf bir bakışla bakıp, "Neler oluyor Bade?" diye sordu. Sakin, ve hatta neredeyse bitkin bir sesti. Gerçi, gözaltlarına bir bakınca sanki tüm gece boyunca uyumamış gibi gözüküyordu Atabey.
Bade bu soru karşısında bocaladı, "Ne, neler oluyor? Ben.." Omzunu silkti, "Yorucu bir haftaydı, annemin mezarını ziyarete gittim. Biraz sinirlerim bozuldu." diyerek, yapacağı en mantıklı açıklamayı yaptı. Adamın inanmaktan başka çaresi yoktu.
Atabey derin bir iç çekip, başını eğdi ve alnını ovaladı. Ellerini dizlerine vurup kalktı ve, "Ben çıkayım. Sen giyin," Eliyle odadaki diğer kapıyı gösterdi, "İstersen bir duş al. Kıyafetlerini yıkadım, şurada duruyorlar." Bir daha kadına bakmadan çıktı adam odadan.
Bade, zaten Atabey'in evinde, yatağında olduğu ve kendini bu duruma düşürdüğü için gergin olduğundan bir de duş alıp keyif çatıyormuş gibi gözükmek istemediği için, banyoda işlerini halledip, hızlıca temizlenmiş kıyafetlerini üzerine geçirdi. Atabey'in, elleri arasındaki tişörtüne şöyle son bir bakış atıp yatağın kenarına bıraktı ve odadan çıktı.
Yalıda değillerdi, bir residance dairesiydi burası. Atabey'in babasının evinde kaldığını düşünüyordu, ama adam onu oraya götürmediği için memnundu. Kimse onu baygın bir şekilde Atabey'in kolları arasında görsün istemezdi.
Atabey'i Amerikan tarzı mutfakta, tezgaha yaslanmış Türk kahvesi içerken gördü. Şaşkınca, ağzından çıkan kelimeleri engelleyemedi, "Sen Türk kahvesinden nefret edersin." dedi birden bire. Sonra dilini ısırdı, içinden öfkeyle sanane be Bade? diye geçirdi. Adam başını kaldırıp kadına baktı, imalı bir laf etmek yerine güldü,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKALA BENİ (devam edecek)
RomanceErkek egemen iş dünyasında kendine yer açmaya çalışan hırslı ve başarılı bir iş kadını Bade Aslım Aslan'ın, nam-ı diğer 'dişi aslanın' hayatında gereksiz şeylere yer yoktu. Erkekler ve aşk gibi. En son istediği şey evlilik ve bir erkeğin boyunduruğu...