Parti, tüm hızıyla devam ederken Atabey, Melis zehir zemberek sözleriyle arkasını dönüp gittiğinden beri çöktüğü barda kalakalmış, eline ardı ardına tutuşturduğu içki kadehleriyle neredeyse görmeyen gözlerle salondaki insan kalabalığını süzüyordu. Kadının sözleri hala kulağında yankılanıp duruyordu. Melis'in sadece ortalığı karıştırmak, öfkesini yenilemek için o sözleri sarf ettiğini düşünmek istese de kadının boş laf etmeyeceğini bilecek kadar onu tanıyordu. Soru işaretleri alkolden hamlanmış beyninin içinde dolaşırken, gözleriyle neredeyse parti başladığından beri ayrılmadan misafirleri karşılayan Bade ve Tuğrul ikilisini süzüyordu. Tuğrul'un Bade'nin ince belinde gevşekçe durmakta olan eline öyle şeyler yapmak istiyordu ki, bir başkası zihnini okusa dehşete düşerdi. Yan yana o kadar... çift gibi duruyorlardı ki, adamın kanı öfkeyle kaynıyordu. Tuğrul'a karşı duyduğu bu duyguya alışıktı. Küçükken de, ne zaman kendi oyuncağını eline alsa Atabey öfkeli bir çığlık basar, ne yapıp edip kendine ait olanı Tuğrul'un elinden sökerek alırdı. Şimdi yine aynı şeyleri düşünüyordu. Kendine ait olan şeyi Tuğrul'un o pis ellerinden söküp almak istiyordu. Eğer çevrelerinde bu kadar çok insan olmasa ve Atabey yetişkin bir adam olmasa, Tuğrul'un suratını ardı ardına attığı doyurucu yumruklarla patlatır, bir mağara adamı gibi Bade'yi omzuna alıp kaçardı. Kimsenin giremeyeceği, yalnızca ikisinin olduğu bir yere götürürdü onu. Sonra da kadın onu ikna edene dek oradan çıkmalarına izin vermezdi...
Derken, Atabey'in bin bir düşünceyle dolu beyni dehşetle sarsıldı. Kadının onu ikna etmesine izin vermek mi? Yani, Bade yaptığı hain ihanetin sebeplerini açıklasa, onu affedecek miydi? Bu kadar basiretsiz bir adam mıydı gerçekten?
O düşüncelerinin içinde boğulacakmış gibi hissettiği an, narin bir el omzuna dokundu. Başını çevirdiğinde karşısında tanımadığı, alımlı bir kadını buldu. Geniş göğüs dekolteli yeşil, minicik bir elbise giymişti. Esmerdi ve kumral saçları güzel boynunun etrafında dalgayla sallanıyordu. Kadının kahve gözlerindeki davetkar bakışın anlamını biliyordu, başka zaman olsa asla ıskalamazdı ama şu an ne yeri, ne de vaktiydi. "Yardımcı olabilir miyim?" dedi düz bir sesle, kadının eli hala omzundayken.
Adamın olumsuz işaretini anlamayan kadın elini geri çekmeyerek, aksine omzunu ovalar gibi hafif bir tavırla elini ilerletti. "Atabey!" dedi neşeyle, "Beni tanımadın mı yoksa?" Koyu rujlu dolgun dudakları tripli bir tavırla büküldü, Atabey içsel bir göz devirdi, kadının onu bu gece rahat ettirmeyeceği kesindi. "Hayır, çıkaramadım maalesef. Kimdiniz?"
Kimliksiz kadın, bozularak ifadesini düzleştirdi, hemen sonra bozguns uğradığını adam anlamasın diye dudaklarına şehvetli bir gülümseme yerleştirdi ama çok geçti, "Tabi, yıllar geçti aradan. Çocuktuk o zaman, çıkaramaman normal. Demet ben. Demet Eliz."
Adam hala boş bakışlarla kendisine bakınca, suratı düşerek, "Aynı üniversitedeydik." dedi, 'e yok artık!' diyen bezgin bir ses tonuyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKALA BENİ (devam edecek)
RomanceErkek egemen iş dünyasında kendine yer açmaya çalışan hırslı ve başarılı bir iş kadını Bade Aslım Aslan'ın, nam-ı diğer 'dişi aslanın' hayatında gereksiz şeylere yer yoktu. Erkekler ve aşk gibi. En son istediği şey evlilik ve bir erkeğin boyunduruğu...