Şuan hepimiz oturmuş kahvaltı etmediğimiz için aç olan karnımızı doyuruyorduk.
Jin oppayla eve geri geldiğimizden beri ondan biraz çekiniyordum. Benim duygularımı anlamış olması beni biraz tedirgin etmişti anlam veremediğim bir şekilde.
Jungkook'un bakışlarını ise hiç saymıyorum. Döndüğümüzden beri bakışları bir değişikti.
Kıskançlık?
Hüzün?
Anlam verememezlik?
"Hadi denize gidelim." Taehyung'un bu ani çıkışı beni daldığım düşüncelerimden çıkarmıştı.
"Ben de biri sorsa diye bekliyorum. İşte bu be. Çak!" Jin oppa ile Taehyung çakbeşlik yaparken ben onları gülerek izliyordum.
Jungkook da beni.
Yapma şunu, yapma. Yorma daha fazla beni. Karıştırma kafamı, acıtma kalbimi.
Bir öylesin bir böyle. Karar ver artık.
"O zaman hadi hazırlanın, sahile gidelim. Hava mis, ortam süper, insanlar şahane!"
Hoseok güle oynaya hazırlanmaya çıkarken diğerleri de onları peşinden takip etmişti.
"Sen hazırlanmayacak mısın küçük AgustD ?" Yoongi oppa merdivenlerin ilk basamağında durmuş bana bakıyordu.
"Hayır oppa, ben sonradan gelirim yanınıza. Yapmam gereken işler var."
"Yapman gereken işler olduğuna emin misin? Yoksa gelmek mi istemiyorsun?"
Tanrı aşkına neden herkes imada bulunuyor sürekli?
"Oppa işim var. Aynı zamanda sizin menajerinizim ben. Hani ufak bir hatırlatma yapayım?"
"Ifık bır hıtırlıtmı yıpıyım. Bıdıbıdıbıdı. "
Ben onun surat ifadesine ve taklidine kahkaha atarken o çoktan merdivenleri çıkmaya başlamıştı.
Herkes yaklaşık 10 dakika sonra hazırdı.
"Mina, hazır değilsin? " Pis tavşanın bana yönelttiği soru yine beni bir garip hissetmeye itmişti.
Keşke şu garip hissin ne olduğunu anlayabilsem...
"Evet değilim."
Kaşları çatılmıştı.
"Neden?"
"İşim var. Sonra gelirim." Kook derin bir nefes aldı. Sanırım sabır dilerken alınan bir nefesti bu.
Oh olsun sana piç tavşan.
"İşin bitince ara, gelir alırım seni."
"Hayır, istemiyorum alma."
"Mina, gelir alırım dedim."
"İstemiyorum dedim." Seslerimiz gittikçe yükseliyordu. O inat ben ondan da inat.
"Çocuklar, bir sakin mi olsak?" Namjoon hyung ortamı yumuşatma ihtiyacı duymuş olacak ki bir anda konuşmaya daldı.
"Sakinim ben!"
"Sakinim ben!" Aynı anda söylediğimiz şeyler bakışları daha da bir farklılaştırmıştı üzerimizdeki.
Peki ya bizim birbirimize bakışlarımız? O bana öyle bir bakıyordu ki içine düşüp kaybolacağım bir çukur yaratıyordu gözlerinde.
Ancak atladığın bir şey var. Ben zaten kayboldum.
"Küçük AgustD sonradan gelir yanımıza. Kocaman kız. Hadi gidelim artık."
Hepsi kapıdan çıkmak için ilerlemeye başlamıştı. Yoongi oppa kolunu Jungkook'un omuzlarına atmadan önce bana göz kırptı ve kendisiyle birlikte onu dışarıya çıkarttı.
Kapının arkasından çok kısık da olsa seslerini duyabiliyordum.
"Oğlum sakin olsana sen."
"Hyung direkt üzerime oynuyor resmen. Böyle değildi." Ve gittikçe kısılan sesler.
Hyıng dırıkt ızırımı ıynıyır rısmın. Salak tavşan, salak. Madem hoşlanmıyorsun doğru düzgün davran.
Aradan geçen bir saatin ardından işlerimi halletmiştim ve hazırlamıştım. Giydiğim siyah bikininin üzerine şort ve boş croptop giyip evden dışarı çıktım.
Sahil buradan 10 dakikalık bir yürüme mesafesideydi. Kulağıma kulaklığımı taktım ve yürümeye başladım.
Sahile vardığımda çok fazla kalabalık olmadığını gördüm. Ancak yine de bizimkilerin insanlardan uzak bir yerde denize gireceğini tahmin ettiğim için kayalıklara doğru yürümeye karar verdim.
Tam adımımı atacaktım ki bizimkilere içecek almak istedim ve sahildeki büfeye doğru ilerledim.
Hepsine birer tane bira alırken parasını ödemek için kasaya ilerlerken omzumda hissettiğim ellerle sağıma doğru döndüm.
Uzun boylu, buğday tenli yakışıklı bir çocuk olduğunu gördüm.
Kusura bakma ama ben zaten birine düştüm. Pis bir tavşana.
"Merhaba." Elini gülümseyerek uzatan çocuğa karşı bende eli uzattım ve tokalaştık.
"Selam?"
"Ben Kang JeongWoo. Tanıştığıma memnun oldum." Sıcak kanlı birine benziyordu. Şu zararsız tiplerden olan hani.
"Ben de Byun Mina, tanıştığıma memnun oldum JeongWoo."
"Buraya ilk defa geliyorum ve pek arkadaşım olduğu söylenemez. Belki seninle arkadaş olabiliriz? " JeongWoo umarım sadece arkadaş olmak istiyorsundur.
"Aslında seni benim arkadaş grubum ile tanıştırabilirim, ne dersin?"
"Süpersin derim." Kocaman gülümsemesi beni de gülümsetmişti. İyi birine benziyordu.
Belki sana şans verebilirim? Tabi eğer düştüğüm yerden kalkarsam.
"Dur poşetleri ben taşıyayım." Elimden bir anda poşetleri alan Jeongwoo'ya tek yapabildiğim gülümsemek olmuştu.
Ama Jungkook'a kızmıştım.
Tanrım, çocuk çıkmıyor aklımdan...
Kayalıkların ilerisinde gördüğüm tanıdık silüetler gülümsetmişti.
"Bak, sana bahsettiğim arkadaş grubum orada." Elimle işaret ettiğim yere bakan Jeongwoo şaşırmış duruyordu.
Gerçi çok normal değil mi?
"Vay canına, onlar BTS mi?" Kafamı salladım.
"Aish, sen şu yeni menajersin."
"Evet. Ama lütfen burada olduğumuz duyulmasın olur mu? Biz zaten her türlü önlemi alıyoruz ama yine de saygı önemli öyle değil mi? Kişinin özel hayatı, mahremiyet?"
Jeongwoo büyük bir istekle kafasını salladı.
"Kesinlikle emin olabilirsin kimseye söylemem. Sonuna kadar da saygı duyuyorum onlara. Yaptıkları iş çok büyük."
Kafamı gülümserek salladım ve Jeongwoo'ya baktım. O da bana gülümseyerek bakıyordu.
İyi biriydi. Bunu gözlerinden görebilirdiniz.
"Mina, çaktırma ama Jungkook bana dövecekmiş gibi bakıyor. Sanırım diğerleri de öyle." Onların bakışlarını fark ettiğimizi göstermemek için gülümsemeye devam ettim.
"Jeongwoo senden bir şey isteyeceğim."
"Sanırım anladım ama söyle."
"Bana yardım eder misin?"
"Seve seve." Ellerimizi tokuşturduk ve aynı anda kısık sesle fısıldadık.
"Show must go on!"
"Show must go on!"
Bir günde 2 bölüm. Ben daha ne yapayım ayol?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manager|♧|Jeon Jungkook
FanfictionAjandana bakar mısın? Aşık olman için hiç boş gün var mı?... Ya da dur, menajerin olarak ben bakayım...