14

5.5K 302 114
                                    

"Şimdi sen onunla daha önceden tanışmıyorsun yani?"

"Hayır, yaklaşık olarak 2 saat önce tanıştık."

Hoseok oppa hala böyle bir şeye nasıl cesaret edebildiğimi sorguluyordu.

İnanın nasıl olduğunu bende bilmiyorum.

"Küçük Agust D'ye bak sen. Ne marifetleri varmış."

Yoongi oppa benle uğraşmaya bayıldığı için pek takmadım.

"O değil de Jungkook'un nasıl çıldırdığını gördünüz mü?"

Bunu söylerken kahkaha atmaya başlayan Jin oppa ile hepimiz gülmeye başladık.

Kim hariç sizce?

Doğru tahmin.

"Peki Kook'un söyledikleri? Benden hoşlanmadığı, birinden hoşlanacak olsa ben olmayacağım..."

"Sebeplerim vardı. Saklamak zorundaydım."

Sebeplerim vardı? Bizim bu kadar üzüleceğimizi bile bile nasıl geçerlibir sebebi vardı?

"Ne sebebin vardı?"

"Ya eğer şirkette sevgili olduğumuz duyulsaydı seni şirketten direkt atarlardı biliyorsun değil mi? Burada bizim menajerimiz olman zaten dikkatleri üzerine çekiyorken seninle yakın olmamız nasıl karşılanırdı?"

"Jungkook haklı Mina. Burada ona kızamazsın." Jimin elini Jeongguk'un omzuna koyup destek olurcasına sıkmıştı.

"Ki ayrıca şu an bile şirkette yakın olmanız doğru değil. En doğru olan senin şirketten ayrıldıktan sonra görüşmeniz." Namjoon oppa da konuya dahil olup fikrini belirtmişti.

Aslında çok haklılardı. Onlara bu konuda karşı çıkamazdım çünkü profesyonel bir iş yapıyorsak olması gereken buydu.

İlişkimizi saklamalıydık.

Tabi varsa.

"Haklısınız."

Kafamı eğmiş ellerimle oynuyordum. Biz Jungkook ile malum şeyi yaşadıktan sonra üyelerin yanına sahile dönmüştük ve ben herşeyi anlatmıştım.

Oldukça şaşırmışlardı. Tabi ben anlattıkça Jungkook tekrardan sinirlenmişti.

Ona nasıl güvenmişim, böyle bir şeye nasıl cesaret etmişim, ya niyeti farklı olsaymış falan filan.

Onu sakinleştirmek için elini tutup gülümsemem yetmişti. Daha sonra Jeongwoo'ya veda etmiştik.

Zaten gerisini biliyorsunuz.

Ben ellerimle oynamaya devam ederken bir anda parmaklarım Jeongguk'un parmaklarıyla kenetlenmişti.

Kalbimin bu kadar deli gibi atması normal miydi peki?

Ufak bir dokunuşu bile içimin kıpır kıpır olmasına neden oluyordu. Şapşal herif.

"Hyung biz Mina ile biraz dolaşalım. Sizde eve gidersiniz."

"Peki bakalım. Hadi kalkın toparlanalım bizde."

Elimden tutan Jeongguk beni oturduğum yerden kaldırırken çoktan birlikte yürümeye başlamıştık bile.

Birlikte sahili dolaşırken bilerek insanların olmadığı yerden gidiyordu.

Yakalanma ihtimalimize karşı.

"Biraz beklememiz lazım biliyorsun değil mi? Dikkatler zaten üzerimizdeyken daha fazla dikkat çekmemeliyiz."

"Biliyorum."

"Şirkette sana normal menajerimizmişsin gibi davranacağım. Aramızda bir şey yaşanmamış gibi." İşte bu kırıcı olmuştu.

Aramızda bir şey yaşanmamış gibi. Ne kadar çirkin bir cümle değil mi?

"Sana bu süre içinde sevgilim ol diyemem. Seni seviyorum ama sana sevgilim ol diyemem."

Daha ne kadar kırılacaktım?

Elimi yavaşça elinden çektim. Daha fazla el ele tutuşmamıza da gerek yoktu öyle değil mi?

"Bana tavır alma. Senden hoşlandığımı, sana karşı olan duygularımı biliyorsun. Bunu iyiliğin için yapıyorum."

"İyiliğimi düşündüğün için teşekkür ederim. Ancak aramızda bir şey yaşanmamış olarak davranacaksak her şeyiyle yapmalıyız bunu."

Yutkundum. Cidden çok zordu bunları söylemek.

"Ne demeye çalışıyorsun?"

"Şunu. Mış gibi yapacaksan hiç yapmayalım."

"NE?"

Harbiden ne?

"Evet. Böyle çok zor olacak Kook. Hiç mi açık vermeyeceğimizi düşünüyorsun? Hiç mi? Mutlaka biri anlayacak. Sürekli diken üstünde olacağız. Her hareketimize dikkat etmek zorunda olacağız. Ayrıca ben şirketten ayrılsam bile rahatça görüşemeyeceğ-"

Ve bir anda belime sarılıp dudaklarımın üzerine kapanan dudaklarla cümlem yarım kalmıştı.

"Ne diyordun?"

Ne diyordum ben?

"Kook, çok zorlan-"

Yine lafımı bitiremeden dudaklarımı örten dudaklar...

Kalbim lütfen yavaşla artık, fırlayıp gideceksin şimdi.

"Ya çok pardon, sen ne diyecektin?"

Ben ne diyecektim ki?

Lanet herif unutturdu bana her şeyi. Şimdi adımı sorsa cevap veremeyeceğim.

"Şey diyordum, şey..."

Küçük bir öpücük daha.

"Ne?"

"Unuttum." Lanet herif. Al işte. Aldı beni etki alanına. Kurtulamıyorum da.

"Sen bana güven, tamam mı. İnan bana her şey çok güzel olacak."

Kafamı salladım.

"Aferim sana. Çabuk kapıyorsun." Kollarının arasındayken kıkırdadım.

Umarım dediği gibi olurdu.

Ben zaten niye öyle bir şey söylemiştim ki? Sanki ondan ayrı kalabilirmişim gibi.

"Bir daha o güzel ağzından böyle yakışıksız, çirkin laflar duymayacağım. Anlaştık mı? O dudaklar hep ya ben öperken ya da beni sevdiğini söylerken aralanacak."

Ben kocaman gülümserken o da benim gülümsememe bakıyordu. Suratında oluşan tavşan gülüşüyle

İnanın bana karşımdaki manzara o kadar güzeldi ki..

"Bak sen, öyle mi olacak?"

"Hı-hı. Aksi kesinlikle kabul edilemez."

"Diyorsun?"

"Diyorum. Göstermemi ister misin? İnandırıcı olur."

Sen bana bu şekilde baktıkça ben zaten her şeye inanırım ki.

Ama benim kalbim bu inandırma yöntemini kaldırabilir mi bilmiyorum.

"Gerek yo-"

Diyemeden dudaklarını dudaklarıma örtmüştü zaten. Dudaklarımın üzerindeyken gülümsemesini hissetmiştim.

Cidden tarif edemem herhalde bu duyguyu.

Hangi kelime, hangi cümle yeterli olur ki?

Ben ona karşılık vermeye başlayınca belime sıkıca sarıldı ve öpmeye devam etti. Dudaklarımız ayrıldığında çoktan kollarına dolamış olduğum kollarımı gevşelttim ve yüzüne baktım.

"İnandın mı şimdi?"

"Hı hı. İnandım."

Sıkıca sarıldım tekrar boynuna. O da belimi sıkıca kavradı ve yüzünü boynuma gömdü.

Sanırım yaşadığım en güzel andı.

Hiç bozulmasın istediğim en güzel ve özel an.

Manager|♧|Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin