Bölüm 8 🐚
Rüyaların insan zihnine oynadığı zalim oyunların en büyük kurbanlarından birisiydim, odamdan çıkmadığım ve kendimi sadece hayal ürünü olan şeylere adadığım için rüyalar benim kendimce kurduğum dünyama en büyük ulaşma aracım, hatta daha da ilerisi mutluluk kaynağımdı.
Uykumda, istediğim görünüşte istediğim insandım. Yaşadığım bu hayatı o büyülü kapıyı açtığımda elimin tersiyle itiyor, hayali bir bedenin altına bürünüyordum.Rüyalarda ölüm korkusu, hayat endişesi olmadığı için orası özgürce koştuğum yerdi, doyasıya ağladığım, hastalığım yüzünden yapmama izin vermedikleri şeyleri yapabildiğim sihirli bir dünyaydı.
Artık böyle şeylere bağışıklık kazandığımdan, bir kan damlası gibi üzerime damlayan karanlığın bana getirdiği hediye olan rüyanın içerisinde olduğumu biliyor, hatta bir parça hissediyordum.
Ayağıma giren kum tanelerinin ve arasına karışan dalga seslerinin arasında, hiç durmadan koşarken üstümde hala beyaz gelinliğim vardı. Su gelinliğimin üstüne sıçrıyor ama yine de kirletmiyordu,bu yüzden sahil boyunca doyasıya koşmuştum. Ulaşacağım bir yer olmadığının bilincindeydim, belki de bu yolun sonu beni hayatımın bittiği yere götürecekti,bilmiyordum fakat bu bile durmama engel değildi.
"Nisan."
Rüyamın bana getirdiği oyunlardan birisi olarak, kulağıma çarpan sesle birlikte yalnız olduğumu sandığım kumsalda sesin sahibine doğru döndüm. Kumsalın o dinginliğinin üzerine çöreklenmiş kara bir yılanı andıran Barış'ın sert çehresi üzerimde dolaşırken, az önce hissettiğim tüm o güzel duygular yok olmuş, dalgaların arasında kaybolup gitmişti.
"Ne işin var burada?" dedim soğuk bir sesle.
Elleri ceplerinde, salına salına bana geldiği sırada, ister istemez geriye doğru bir adım attım. Bu hareketim karşısında tutuklaşan adımları hafifçe yavaşladı ve olduğu yerde kalmayı tercih etti.
"Veda etmeye geldim." Sesinin arasından bana ulaşan o kırıklık duygusu karşısında neye uğradığımı şaşırmıştım. Veda sözcüğünün ne anlama geldiğini belki de en iyi ben biliyordum ama yine de bunu Barış'ın ağzına yakıştırmayı başaramamıştım.
Merakıma yenilip, ona doğru bir adım attığımda, bundan güç alarak o da bir adım attı ve aramızdaki mesafeyi kapatmış oldu, eğer rüyada olmayıp da gerçek hayatta olsak bu yakınlıkta nefesim kesilir,kelimeler beni terk ederdi ama şu anda rüyadaydık ve ondan çekinmiyordum.
"Neyin vedası bu? Bir yere mi gidiyorsun?"
Gözlerini bana sonsuzluk kadar uzun gelecek bir sürede kırptı."Ben gitmiyorum."
"Öyleyse kim?"
Ellerini ceplerinden çıkarırken,yüzünde hiç görmediğim o acıma duygusuyla içimde bir yerlere balyoz inmişçesine sarsılmıştım ama yine de bunu belli etmemek adına güçlü durmaya çalıştım.Bakışlarının buğulu ifadesinin getirdiği o tutukluğa rağmen,dudaklarından çıkan sözler çok net ve soğuktu.
"Sen."
Damarlarımın arasından geçen kan değil de, asitmiş gibi anlamlandıramadığım bir fiziki acıyla kasılan vücudumu ayakta tutmakta zorlanıyordum. Barış,belimi yakalayıp beni kendi vücuduna bastırdığında,"Ben mi?" diye sordum yeniden. İnanması güç geliyordu, veda kavramını asla iyi şeylerle bağdaştıramazdım.Vedaların arkasında muhakkak bir bekleyen olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kelebek Hikayesi
Teen Fiction"Bir kelebeğin ölüme uçuşu..." ♣ Bir esas kız, kötü çocuk ve aşk hikayesi değildir. Aksine, bir yan karakter hikayesidir. Kendi hayat hikayesinde, yan karakter olanlara ithaf edilmiştir.