9→ Yaralarını Ben Sarayım

467 32 13
                                    

Bölüm 9 🐚

Kalp gerçekten aptal bir organdı, tüm hayatım boyunca buna inanmış ve kendime bu görüşü bir yaşam felsefesi haline getirmiştim. İnsanlar aslında onları mahvetme gücü elinde olan kalbi dinleyip, esas gerçekleri gösteren beyne uymaz ve kalbin onlara gösterdiği toz pembe hayallerin içine dalmayı tercih ederlerdi.

İnsanların onları tatlı yalanlarla kandıran kalbe inanmasına bir türlü anlam veremezdim, akıl acı da olsa gerçekleri öne sürüyordu ve gerçek acı veya değil, her halükarda aptal toz pembe bulutlardan daha iyiydi.

Eski ben, böyle düz ama aynı zamanda hayallerin içinde yaşayan garip bir kızdım. Evet, Barış'la tanıştıktan sonra kendimi eskisiyle bağdaştıramıyordum. Önceden olsa, eğer eski ben olsam gibi sözler etrafımda dolanıp dururken, ben yine şimdi ki halimle Barış'ın yarattığı yeni Nisan olarak yaşamıma devam ediyordum.

Ve bugün yine Barış sayesinde,eskiden aptal bulduğum o duyguların içimde dışarıya salındığını hissetmiştim.

Birine delicesine değer verip ama bir nebze bile olsa değer görmemek. Barış'ın bana yaşattığı işte buydu ve önceden aptal bulduğum kalbimin içimde galip gelmesini sağlayarak, üzülmemi sağlamıştı.

Onun yanında durup, bana yaptığı onca kötü şeye rağmen kendimi onun gözünde değerli hissetmiştim.Sebebini düşünüyordum ama bir cevabım yoktu, o bana değer verdiğini gösteren tek bir harekette bulunmamışken, nasıl olur da Barış'ın benim yanımda olduğunu düşünürdüm?

İşte bu, aptal kalbimin bana yaptığı acımasız bir oyundu, eğer aklımı dinlesem şimdiye çoktan vazgeçmiş ve evime geri dönmüştüm ama kalbim ufacık bir şeyden umut buluyordu.

Oysa Barış aynıydı, onu ilk gördüğüm bar taburesindeki o çocuktu. Bana hiçbir zaman arkadaş olmamış, aksine sanki yanında kaldığım günlerde daha da uzaklaşmıştı.

Bu gerçeği, şu anda üzerimde dolanan zehirli kara gözlerden anlayabiliyordum. Zehra'yı öğrendiğimi söylediğim anda vücuduna yayılan öfke ateşi, her saniye külleneceğine gittikçe artmış ve sonunda patlamaya hazır hale gelince de üzerime dağılmıştı.

"Sen Zehra'yı mı öğrendin?" dedi tehlikeli bir şekilde gözlerini kısarak.

Tehlike çanları kafamın içinde yanıp sönmeye başlarken, yattığım yataktan doğruldum ama Barış daha kendi tarafımdaki ışığa uzanamadan, kolumdan tutup gerisin geriye yeniden yatmamı sağladı.

"Bırak!"

Geçersiz emrim karşısında,ellerinin kuvvetine nefreti de karışarak üstüme çıktı. Göbeğime çöken ağırlığının altında eziliyordum, canım acıyordu ama canımın acısından çok içimdeki korku beni zayıf düşmeye itmişti.

Gerginlikten nefes bile alamadığım sırada,"Üstümden hemen kalk."dedim.

"Nasıl Zehra'yı öğrenirsin? Onun adını ağzına alma!" Bileklerimi iki eliyle göbeğimde sabitlemiş ve kalçasını da ayaklarımın üzerine bastırmıştı, tüm kaçma olanaklarımı engelliyordu."Bir daha sakın onun adını ağzına alma!"

"Sana sormuştum, birisini sevip sevmediğini sormuştum! Bu kızdı değil mi? Böyle tutuklu olmanı,gülerken bir anda uzaklara dalıp gitmeni sağlayan şey bu kız değil mi!" diye bağırarak sordum.

Sanki sözlerim, onun aklındaki anı pencerelerini aralamış gibi gözleri bir anda uzaklara dalarak kendimi şeffaf hissetmemi sağladı; onun bu zayıflığından yararlanarak kollarımı tek hamlede kurtardım ve Barış'ın normalde yerinden oynatamayacağım vücudunu üzerimden itekledim.

Bir Kelebek HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin