15→ Acıya Gülmek

438 23 11
                                    

Bölüm 15 🐚

"Bir kelebek
Geceden de kara
Gidiyor yoluna
Uçuyor uçuyor
Belki de o
Kalamaz yarına
Bunu kendisi de
Biliyor biliyor"

Alkol tıpkı bir jöle gibi damarlarımdan sinsice geçerken, arkasında yapışık bir his ve etrafı idrak etme yetkisini kaybetmiş eblek bir Nisan bırakmıştı.

Kulaklarımda sanki birisi benden habersiz benzin dökmüş ve çakmağı hiç acımadan içeriye fırlatmış gibi bir yanma hissi vardı. Çevremde işittiğim sesler önce kavurucu bir sıcaklıktan geçiyor, ardından beynimin süzgecine girebiliyordu. Böyle bir hissi daha önce yaşamamıştım ve ileriki kısa ömrüm boyunca da yaşamamalıydım bence.

Dilime vurduğum kilit çözülmüştü, bu yüzden istemediğim şeyler söylüyordum. Neyse ki bu işin tek iyi yanı yarın tüm yaptığım rezil konuşmaları unutacak olmamdı.Belki araya bir-iki güzel anı da kaynayacaktı ama şu anda bulutların üstünde gibi bir hisle dolup taşarken, sonradan olacakları zerre umursamıyordum.

Sadece an vardı. Yaşadığım kirli geçmiş zihnimin hapishanelerinde kilitliydi, gelecek ise onun başında gardiyanlık yapıyordu. Tamamen şimdiye odaklıydım, yaşadıklarım veya yaşayacaklarımın üstü buğulu birer cam gibiydi.

Her yer buğuluydu, sinsi alkol benden habersiz gözlerimin üstüne toz pembe rengi bir buğulu perde indirmişti. Zihnimi zorlayarak gözümün önündeki buğulu camı elimin tersiyle silmeye çalıştım ve buhar hafifçe yana açılıp görüşümü rahatlatırken ortaya bir siyahlık çıktı. Barış'ın siyahlığı. Kaşlarını çatmış bir şekilde hedefinde benim olduğum kızgın kelimeler dökülüyordu dudaklarından ama ses yoktu. Yalnızca kalın dudaklarının oynadığını görebiliyordum. Bana ne anlatmaya çalışıyordu?

"Nisan arabaya bin!" diye üstüme gürlediğinde kulağımın üstüne mıhlanan camlar gürültülü bir şekilde kırıldı ve dış dünyada birikmiş olan tüm sesler bir anda kulağımın içine hücum etti."Sana yarım saattir arabaya binmeni söylüyorum, aptal sarhoş!"

"Çok bağırıyorsun." diye fısıldadığımda yüzüme aptalmışım gibi baktı ve sertçe sakallarını çekiştirirken güldü. Azı dişlerini bulunduğum yerden görebiliyordum fakat buna rağmen gülüşünden yayılan alay kokusu burnuma kadar gelmişti.

"Kızım sen bela mısın lan!" Rüzgar siyah saçlarının arasına dalıp, Barış'ın profilini gözümde bir kademe daha güzelleştirirken, onun menzilinde hafif sayılabilecek şekilde kolumdan yakaladı."Partiden çıkalı yarım saat oldu, hala senin keyfini bekliyorum. Önce ağladın, sızlandın şimdi de ejderha yumurtası görmüş gibi mal mal bakıyorsun!"

"Ejderha yumurtası mı?" dedim sesime bulaşan şaşkınlıkla birlikte.

Barış'ın sabrının son kırıntılarına da ekmek bandığını biliyordum. İki kocaman eliyle yüzünü sertçe ovaladı ve bu siyah tişörtünü zorlayan kaslarının ortaya çıkmasını sağladı. Elleri o kadar büyüktü ki, yüzünü bulunduğum açıdan göremiyordum. En sonunda iki kocaman kaslı kolunu yüzünden çektiğinde, uğursuz siyahlıklarını gördüm, dudakları tek bir çizgi halindeydi ve alnında sinirden mi yorgunluktan mı olduğunu anlayamadığım ter damlacıkları birikmişti.

"Elin adamıyla içip sarhoş ol, sonra kahrını Barış çeksin. Oh valla, ne güzel dünya!"

Onun sözleri sanki midemin üstündeki yükü bir kat daha arttırıyordu."Midem." dedim ağlamaya benzer bir sesle."Midem bulanıyor."

Barış'ın ifadesi iğrendiğini belli eder şekilde kasıldı, onu bir şeyden iğrenirken görmek beni neredeyse güldürecekti.

"Kusayım falan deme sakın."

Bir Kelebek HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin