Multimedya:Felix💙
Kulaklarıma dolan telsiz ve anons sesleri her ne kadar şiddetli olsa da şu an umursamayacak derecedeyim.
Kulaklarım ne kadar ses işitirse işitsin aklımda sadece kuzenim Min Jung dönüp duruyordu.
Beynimin içinde kısa bir film işliyordu sanki. 1,2 ya da en fazla 3 dakikalık bir film. Hatta bazen dakika bile sürmüyor arasından bir sahne kesilip gözlerimin önüne geliyordu.
Beynimin içinde o film tekrar tekrar dönüp duruyordu. Eve girince Min Jung'u yerde kanlar içerisinde gördüğüm andan başlıyor. Yanına koşuyorum,onu dürtüyor ve sarsıyorum,çığlıklar,yalvarma ve yakarmalar, köşede gördüğüm maskeli bir katil,Felix'in içeri girişi...
Kafamın içinde sürekli tekrar eden bu filmden başka hiçbir şey düşünemiyorum. Sanki öncesi yok. Hatta sonrası bile. Karakoldayım, dinlenme odalarından birinde uzun kanepenin üzerinde tek başıma oturuyorum.
Ya da öyle mi acaba?
Bilmiyorum.
Emin olmak için gözlerimi çok donuk bir şekilde etrafımda gezdirdim. Evet, öyleydi. Ama gerçekten buraya kadar nasıl geldiğimi hatırlamıyorum. Belki az sonra bu düşündüklerimi de unuturum. Yine filme odaklanırım.
Göğsümü, kalbimi bir el sıkıyor sanki. Çok daralıyorum. Nefes alamıyormuş gibi hissediyorum. Soluksuz kalıyorum ama nefes alabilmek için çaba da sarf etmiyorum. Kendimi oldukça yorgun hissediyorum.
Odanın kapısının açıldığını işitti kulaklarım. Aynı şiddette yeniden kapandı. Ama gözlerimi diktiğim yerden çekemiyordum. Kimin geldiği de umurumda değildi gerçi.
Gelen kişi hemen yanıma geldi ve koltuğa oturdu. Yanımın biraz göçtüğünü hissettim. Yine dönüp bakmadım. Ama o elindeki suyu odaklandığım yere doğru, gözlerimin önünde tutarak dikkatimi çekmek için birkaç kere salladı.
Sallandıkça bardağın içerisinde bir sağa bir sola giden giden su taşacak gibi olsa da taşmadı. Dökülmedi.
Gözümün önündeki suya anlamsızca ve donuk donuk bakmaya başladım.
"Sana yemek yedirmeye çalışmıyorum. Sadece su getirdim Mi Roo. En azından bu suyu içmelisin. Boğazına oturan o koca düğümden biraz olsun kurtulmalısın."
Felix'in sesiydi bu. Kalın,eşsiz ve bir o kadar hoş sesi.
Onun sesini duyunca sanki ağır çekim yaparmış gibi ağır ağır başımı ona doğru çevirdim.
Gözleri anında benimkilerle buluştu. Cesaret vermek için bana bakan gözlere baktıkça nedensizce daha çok kalbim sıkışıyordu.
Sanırım cesaret bulmak da işe yaramıyordu. Canım... Her türlü çok yanıyordu.
Gözlerimi gözlerinden çektim. O da almış olduğu derin nefesi sesli bir şekilde yavaş yavaş dışarıya vererek elindeki suyu önümüzdeki ahşap sehpanın üzerine bıraktı.
"Ağla Mi Roo. Tutma kendini. Sen kendini tuttukça boğazındaki koca düğüm daha çok canını yakacak."
Ama ağlayamıyordum şu an. Sebebini bilmiyorum,ağlamam gerekiyor ama ağlayamıyorum işte. Acaba Min Jung görüyor mudur şimdi beni? Ağlamıyorum diye üzülmediğimi mi düşünüyordur?
Ne-neden bu kadar hissizleştim? Canım yanıyor,çok yanıyor evet. Ama neden dışarıdan bakılınca belli olmuyor? Oluyor mudur acaba? Saçmalıyorum. İyi değilim. Kesinlikle iyi falan değilim.
"Pekâlâ o zaman. Gel buraya Mi Roo."
Ne dediğini anlamayarak gözlerimi yeniden ağır ağır Felix'e çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Bırakma // Lee Felix(✓)
FanficGözlerindeki yaşlar taze kanlı yüzündeki kana bulanarak kırmızıya büründü ve kanlı bir şekilde yanaklarında yol yapıp aşağı sarktı. "Beni... İyi tanıyamamışsın." dedi. Sonra gözleri, sicim gibi yaşlar boşalan ve büyük ihtimalle kıpkırmızı olan gözl...