<<Bu hikayedeki uyuşturucu yazarın hayal gücünden oluşturulmuş bir maddedir. Uyuşturucunun ve etkilerinin gerçekle benzerliğinin ve alakasının olmamasının nedeni budur.>>
"Adın ne?"
Benimle konuşup bana dokunduğuna mı yoksa sorduğu sorunun saçmalığına mı şaşırsam bilememiştim ve orada öylece yüzüne ağzım aralık bir şekilde bakıyordum. Şoktaydım. Bu yetmezmiş gibi de zihnim tüm herşeyi bir kenara bırakmış bir şekilde tek bir cümleyi fısıldıyordu kulağıma.
Yoongi ile konuştuklarımızın hepsini duymuştu.
Bedenimin titremesine engel olamadım. Hızlı kalp atışlarım eşliğinde dilimle dudaklarımı yaladım ve konuşmak için ağzımı araladım. Hala bana bakıyordu çünkü.
"Jimin. Park Jimin."
Gözlerimi kaçırmıştım. Yüzüne bakmak beni tedirgin ediyordu. Çünkü bu her zaman yaşanan bir şey değildi ve o, duymaması gereken birçok şeyi duymuştu. Bunun için odaklanacak başka bir yer aradım.
Gözlerim ellerinde takılı kalana kadar.
Avuçlarını lavabonun mermerinin kenarına koymuştu. Elinin üstünde morluklar vardı ve deli gibi titriyordu. Anlam veremedim bu haline. O, hasta mıydı? Çünkü kimse heyecan veya buna benzer duygulardan dolayı bu denli titreyemezdi. Sanki anlık titreme moduna girmiş gibiydi. Bunu farketmiş olacak ki başka bir şey söylemedi, diğer elini yüzüne götürüp gözlerini ovaladı. Yorgun görünüyordu oldukça. Bu haline endişelenmeden edemedim.
Hafifçe geriye doğru sendeledi. Düşecek gibiydi, önlemek için hızla kolundan tuttum. Dik durmasını sağladım. Fakat bunu yapmamla beraber sertçe elimi kolundan itmesi bir olmuştu.
"Dokunma."
Serseri ve yayık bir ses tonuyla söylemişti bunu. Azıcık gülümsese psikopat bir seri katil olduğunu falan düşünebilirdim. Acıyan elimi ondan tamamen çekip diğer elimle üstünü ovalamıştım. Bir süre orada öyle durduktan sonra onun kaşları çatılmış bir halde çıkıp gitmesiyle en sonunda derin bir nefes almıştım. O, beni geriyordu. Ve ben farketmesem de içime garip bir huzursuzluk, korku salmıştı. Davranışları çok garipti.
Orada öylece birkaç dakika dikildikten sonra dışarıdaki öğrencilerin sesinin azalmasıyla zilin çaldığını anlamıştım. Kendime gelip oradan çıkmış, adımlarımı sınıfa doğru atmaya başlamıştım. Ders matematikçinindi ve bu yüzden oldukça hızlı bir şekilde sınıfa girip yerime oturmuştum. O da oturmuştu.
Daha doğrusu 'yatmıştı.' mı demeliydim?
Resmen yatağıymış gibi masaya uzanmış hatta uykuya bile dalmış olmalıydı. Cidden. Neden yatıp duruyordu sürekli? Bütün günlerini sıraya kafasını koyup uyuyarak ya da kağıda rastgele birşeyler karalayıp kendini oyalayarak geçiriyordu. Madem herşeye bu kadar ilgisizdi, istemiyordu neden okula geliyordu ki? Ertesi gün onda hiçbir şey değişmeyeceğini o da biliyordu fakat neden gelmekte ısrar ediyordu? Burda mutlu değildi işte. Ailesi zorluyor desem oysa bir ailesi yoktu da. Neydi onu buraya mecbur eden? Anlamıyordum.
Gözlerimi onun yan yatmış profilinde gezdirdim. Saçları alnında değildi artık ve masaya saçılmıştı. Çok güzel bir yüzü vardı. Saf, duru ve bir o kadar erkeksi. Teni bu kadar hastalıklı görünmese veya göz altları bu kadar şiş olmasa tüm kızları cazibesine kaptırabilirdi. Genelde uyurken daha normal ve iyimser biri gibi görünüyordu. Fakat uyanıkken sinir bozucu ayrıca duygusuz gibiydi. Neden hiç konuşmadığını bir türlü çözememiştim. Çözemiyordum da.
Sınıfa öğretmenin girmesi ve dikkatimin dağılmasıyla bu düşüncelere kısa da olsa ara vermiştim. Derin bir nefes aldım, son birkaç gündür yaptığım gibi dersi dinliyormuş görünümümü verdim.
~~~
Sonunda zor da olsa son derse giriş yapmıştık. Bunun için içimde tatlı bir rahatlık barındırmaya başlamıştım. Son günlerde iyice derslere olan ilgim azalmıştı zaten. Birçok konudan geri kaldığıma yemin edebilirdim. Son dönem ve son haftalardı fakat öğretmenlerimiz yine de ders işliyor, ileride bize fayda sağlayabileceğini düşündükleri bilgileri bize aktarıyorlardı. Genelde gözde öğrencilerden olduğum için böyle şeyleri çok önemser ve ilgilenirdim. Ama bu durum değişmişti sanırım. Bu, yanımda hala uyuyan şahıstan ötürü olabilirdi.
Cidden. Uyuyor olduğuna inanamıyordum. Bu kadar uyuması imkansızdı. Yeterince yatmıştı ve bir insanın bu kadar çok uykuya dalması normal değildi.
Belki de gözlerini dinlendiriyordu. Mümkündü. Ama ona bakacak olursak hareketsizliğinden ve alnında oluşmuş boncuk boncuk terlerden dolayı uyuduğunu düşünürdünüz direk.
Ayrıca hava sıcak değildi ki. Niye terliyordu? Ateşi olabilir miydi?
Bu fikirle bir an sağlığı için telaşlanmış ve düşünmeden elimi alnına götürmüştüm. Ama çekmem de bir olmuştu. Cayır cayır yanıyordu teni. Havale geçirebilirdi. Nutkum tutulmuştu. Öğretmene haber vermem gerekiyordu. Kesinlikle hastaneye gitmeye ihtiyacı vardı. Fakat daha sonra tam isabet ki zil çaldı. Herkes sınıftan çıkmaya başladı. Öğretmen çıkmadan ona yetişmem ve durumu açıklamam gerekiyordu. Bunun için o tarafa doğru ayaklanmıştım. Ta ki sıcak bir el kolumu sertçe tutarak beni durdurana kadar. Neden engel oluyordu ki? Iyi değildi işte. Sinirle soludum ve öğretmenin, sınıftaki son kişinin de çıkışını izledim.
"Sen, iyi değilsin."
Sesim göründüğümün aksine güçlü çıkmıştı.
"Kes şunu."
Kalın sesi derin ve boğuktu. Oldukça da soğuk. Ne demek istediğini anlamıştım.
Ona karışmamı istemiyordu. Ben de çok meraklı değildim onunla uğraşmaya fakat insani olarak ona yardım etmek istemiştim ama o bunu rahatsız edici bulup duruyordu. Kendisine yapılacak hiçbir desteği kabul etmiyordu. Can sıkıcıydı.
"Çok meraklı değildim." mi? Bana oldukça da meraklı geldin.
Iç sesim yeniden bir takım gereksiz ayrıntılar içindeydi. Fakat haklılık payı da vardı sanırım. Bunu daha sonra düşünecektim.
Hızla ayağa kalktı kolumu yavaşça bırakıp başka bir şey söylemedi, ya da gerek duymadı. Adımlarını kapıya doğru yönlendirdi. Fakat daha sonra sendeledi ve duvardan destek aldı. Yardım etmek için hızla yanına ilerledim. Ama o zamana kadar bir kere daha sendelemiş, yere oturup sırtını duvara yaslamıştı. Nefes nefeseydi nedensizce. Korkarak yanına diz çöküp bir anlık cesaretle tekrardan elimi alnına götürdüm. Bu sefer itmemişti. Ama ateşi yine aynıydı.
"Kimseye söyleme."
Bir fısıltıydı aslında bu cümle. Ama ben duymuştum. Duyacağımı da biliyor olmalıydı. Bir elini cebine attı ve minik bir poşet çıkardı. İçinde beyaz bir toz vardı. Hızla ağzına götürdü, birazını içti. Ve yüzü rahatlamış bir ifade aldı.
"O ne? İlaç mı?"
Serserice gülümsedi. Dudağını yaladı. Gözleri sulanmıştı, parlıyorlardı. Ne kadar etkileyici göründüğünü aklımdan çıkartmayı denedim. Cevap vermesini beklercesine yüzüne baktım. Ifadesi değişmemişti. Ve 'safsın' bakışı atıyor gibiydi.
"Toz şeker."
Dedi bir eliyle terli saçlarını geriye atarken.
"Tadına bakmak ister misin?"
☁☁☁☁
Yorumyapsanıznolurkisankişuyazarıbirsevindirseniz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fly with me | Vmin
RomanceTaehyung, uyuşturucu bağımlısıydı. Park Jimin de, Kim Taehyung'a bağımlı. 'Bazıları sadece gökyüzünü izlemeyi seçer. Fakat ben uçmayı deniyorum.' ^ "Sadece uykunda hayal kurmak nedir bilir misin? Acınası olduğumu düşünüyorum." <<Bu hikayedeki...