You're stupid, Jimin.

919 96 29
                                    

Dudaklarının tadı hoşuna gidiyor değil mi? Hadi ama doğruyu söyle.

'Kes sesini.'

Bu, iç sesimle olan kaçıncı mücadelemdi bilmiyorum fakat tek yaptığım onu öptükten sonra eski oturur pozisyona geri dönüp suçlu gibi yeri izlemekti. Tabi hayatı sorgulamayı da ihmal etmiyordum. Kısacık zamanda hayatım tamamen değişmişti ve neredeyse benliğimi kaybetmiştim. Tek yapmak istediğim oturup düzgün bir şekilde düşünüp artık doğru kararlar vermeye, hayatımı düzene sokmaya çalışmaktı. Fakat onu bile beceremecek haldeydim.

Artık bağımlıydım. Hem de uyuşturucu bağımlısı. Ve yanımdaki, önceden aramızda buz duvarların örülmüş olduğunu düşündüğüm, ifadesiz, umursamaz bu çocuğun eline düşmüştüm.

Belki de düşündüğün gibi biri değildir ha?

Bozulmaya yüz tutmuş sinirlerimle gülümsedim yapmacık şekilde. Ne komik. Asla tahmin etmeyeceğim bir halde, sıra arkadaşım hayatımın merkezine o sikik maddeyle oturuvermişti. Bundan sonra da onları çıkarmam zor gibi görünüyordu, yakında ailem dönecekti ve ne yapacağımı hiç bilmiyordum.

"Neden yaptın?"

Bir anda duyduğum kalın sesin düşüncelerimi bölmesiyle irkildim ve bakışlarımı ona çevirdim. Farklı bir ifade ile gözlerimin içine bakıyordu. Sorusundaki imayı algılamamla birlikte söyleyeceklerimi toparlamam bir oldu.

"Sen, hani karşılık olarak maddeye-"

"Aptalsın, Jimin."

İstemsizce kaşlarımı çattım. Onca imalı sözlerle benden karşılık istemesine rağmen bunu ona vermiştim fakat karşılık olarak bu cümleyi almıştım. Cidden, derdi neydi bu çocuğun? Tüm sinirimle ona ağır bir cevap vermeye hazırlanmışken sözümün onun sesiyle kesilmesiyle araladığım dudaklarımı geri kapadım.

"İroni yapmıştım. Kafam yerinde bile değildi."

Kafasını iki yana salladı ve koltuğa daha da yayıldı çarpık gülümsemesiyle. Boynunu geriye yasladı ve adem elmasını gözler önüne serdi. Bu yutkunmama ve vücudumdaki kan akışının hızlanmasına neden oldu. Dikkatimi dağıtmam gerekiyordu.

Yemedik.

Verdiği cevap hem rahatlamamı hem de derin bir pişmanlık içerisine girmemi sağladı. Sonuçta ne olursa olsun onu bile isteye öptüğüm gerçeği değişmiyordu maalesef. Tek kurtuluş yolunun konuyu değiştirmek olduğunu anlamamla birlikte derin bir nefes alarak söze girdim.

"Jungkook kim ve bana açıklaman gereken şey ne?"

Bu çabamı anlamış olacak ki başını kaldırdı ve yüzündeki silik gülümsemesiyle bana baktı. Keskin bakışlarının altında yutkunma ihtiyacı duydum.

"NM'nin bir üyesi. Ayrıca uyuşturucularından içtin. Peşini bırakmayacaklar."

"NM ne?"

Ne kadar normal bir tonda konuşuyor olsam da kalbim oldukça hızlı atmaya başlamıştı. Korkuyordum.Ne yapacağımı veya ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

"Birliklerinin adı. Madde ticareti yapıyorlar ve şu an sen onların gizliliklerini tehdit ediyorsun. Şimdi.. Ya onların belirlediği kurallara uyacaksın ya da seni öldürecekler. Çoğunlukla ikincisini tercih ediyorlar."

Cümlesini bitirmesi ile odayı uzun süre derin bir sessizlik kapladı. Bakışlarım yere odaklanmış bir halde düşünüyordum. Hayatımı kafese tıkılı kalmış bir kuş gibi yaşayacak ya da ölecektim. Harika. Birkaç günde hayatımın içine nasıl da sıçmayı başarabilmiştim..

Senin suçun olduğunu mu düşünüyorsun gerçekten?

Aptal gibi doğru düzgün tanımadığım bir çocukla kahve içmeye giden bendim sonuçta.Tabii ki benim suçumdu. Ayrıca karşımda duran sözde ondan haz etmediğim bu çocuk beni uyardığı halde onu duymamazlıktan gelmiş gitmemeyi düşünmemiştim bile. Belki ona doğru düzgün sorsaydım neden böyle söylediğini bu şekilde olmazdı. Küçücük bir hatamla tüm yaşantımı değiştirmiş, açıkçası mahvetmiştim. Korkuyordum. Sadece ölmekten ya da peşimde adamların olmasından değil, aileme bir şey olmasından ve onun gibi olmaktan korkuyordum. Taehyung gibi. O yaşayan bir ölüydü adeta. Tamamen hayattan soyutlanmış, cansız, neşesiz, aklı nadir yerinde olan bir ölü gibi.

Onu bunu bırak ailen her an gelebilir. Ne yapmayı düşünüyorsun Jimin? Sendeki değişimi fark etmeleri zor olmayacaktır. Ayrıca evde olmadığını evdeki hizmetli onlara yetiştirmiştir bile.

Görünüşe bakılırsa yalanlarımın ardı arkası kesilmeyecekti. Belki de onlara söylemem gerekiyor ve birlikte çözmeye çalışmamız gerekiyordu. Fakat onları böyle tehlikeli bir işe bulaştırmak istemiyordum. Eğer onlara bir şey olursa benim yüzünden olacaktı ve ben buna dayanamazdım. Hatta evime bile gitmemem gerekiyordu belki de. Onun söylediği gibi peşimde olacaklardı. Eğer eve gidersem ailemin yaşadığı yeri öğrenirlerdi  ve bana bir şey yapmak istediklerinde oraya gidebilme şansları olurdu. Onların hayatlarını tehlikeye atamazdım. Hem de asla. Lakin nerede kalacaktım? Ne yapacaktım? Aklımı türlü endişelerle süsleyen bu düşünceler kafayı yememe ramak kalmasına yardımcı oluyordu. Zaten doğru düzgün düşünme yetim yoktu. Aklıma gelen tehlikeler, bir film gibi gözlerimin önüne geldiğinde korkudan titremeye başlıyordum. 

O sırada, girdiğim derin düşüncelerin Taehyung'un derin ve kalın sesi tarafından bölünmesiyle irkildim.

"Burada kalmak zorundasın."

Fısıldadım. 

"Neden?"

Cevap verme ihtiyacı duymayarak sessizliğini korudu. Bu, kaşlarımı çatmama neden oldu.

"Benimle ilgili bir mesele neden seni ilgilendiriyor anlamıyorum? "

Tek kaşını kaldırdı. Dudaklarını yaladı diliyle. Sağ elini ensesindeki uzamış saçlarına götürdü, karıştırmaya başladı. Dışarıdan hareketlerinde flörtöz bir eda olduğu söylenebilirdi.. Fakat ben tehditkar bir hava hissediyordum. Bir süre bakışlarını üzerimde dolandırdıktan sonra en sonunda konuşabildi.

"Bana güvenmelisin, Park Jimin."

Tam ağzımı açıp bir şey söyleyecektim ki sözümü kesti.

"Geçen sefer güvenmediğinde neler olduğunu gördün."

Göz kırptı âdeta bundan zevk alıyormuşçasına. Dilini üst dudağında gezdirmeye başladı. Bakışlarım istemsizce oraya odaklandı. Islak kırmızı dudaklarına. Pembe diline. Birkaç saniyeliğine tadlarını merak ettim. Bu, derince yutkunmamı sağladı. Onunla olan öpüşmelerim hep yarım yamalak dokunuş ve sürtünmelerden ibaretti. Dillerimizin birbirine dokunduğunu, ağzının sıcaklığını ağzımda hissettiğimi, birbirimizi bir şarap gibi içtiğimizi hayal ettim.

Evet. Lanet olsun ki, hayal ettim. Ve bu hoşuma gitti. Hem de oldukça fazla.

Vücudumda bir sıcaklığın tüm uzuvlarıma hükmettiğini hissettim. Dudaklarımın derin bir istekle yanıp kavrulduğunu.. Aklımdaki tüm dert ve düşünceler silindi. Gözlerimiz birleşti. Öyle bakıyordu ki bana sanki her şeyi biliyordu. Düşündüklerimi, hissettiklerimi, hayal ettiklerimi.. Fakat benim de onda görebildiğim bir şey vardı. Arzu. Âdeta günaha davet eden bir arzu.

Öyle bir aurası vardı ki ona çekildiğimi hissediyordum.

İstemsizce dilim kurumuş dudaklarıma gitti. Bakışlarım ona kilitlenmiş gibiydi. Gözleri, dudaklarıma kaydığında şeytani bir şekilde gülümsedi. O an kesinlikle anladığım iki şey vardı. Birincisi; Taehyung her zaman yan sıramda oturan, sessiz,tembel, pısırık olduğunu sandığım çocuk değildi. Öyle olması için ekstra masumiyete ihtiyacı vardı. Bu bakışlarla biraz zordu açıkçası. İkincisi; onda bundan daha fazlası vardı.Tahmin ettiklerimden fazlası.

*****

Taehyung iş başında gençlerr:D

Fly with me | VminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin