"Özlüyorum, Taehyung. Seni özlüyorum."
Jin, Taehyung'un mezarının başında duruyordu.
"Acı hafifliyor ve acı yerine bir boşluk geliyor. Sanki artık kimseye sevemeyecekmişim gibi. Fakat her türlü seni özlüyorum."
Jin gözlerinden gelen damlalara engel olamadı. Gözyaşları hayelleri gibi düşüyordu.
"Seni kaybedince her şeyimi kaybettim desem inanır mısın? Şahsen bana böyle bir şey söylesen inanmazdım. Ama sen bana inan Taehyung. Şu an beni izlediğini biliyorum."
Jin kafasını yukarı kaldırdı. Hissediyordu, Taehyung burdaydı, onunlaydı.
"Keşke hayatıma hiç girmeseydin."
Jin bunu ilk defa sesli söylemişti. Evet, Taehyung'un hayatına hiç girmemesini diliyordu.
"Bana kızma! Sadece senin yüzünden çok fazla acı çekiyorum. Ve bilirsin, sen gittikten sonra cimri biri oldum. Senin yüzünden. Okulumdan ayrıldım. Çünkü bizim sevgili olduğumuz dedikoduları ortalıklarda dolaşıyordu. Ve bu benim için ne kadar zor oldu bilemezsin."
Jin ağlamaya devam ediyordu. Gökyüzü de ona eşlik ediyordu. Jin acının azaldığını düşünüyordu ama yanılıyordu acı daha da artıyordu.
"İntihar etmeye falan da kalkmayacağım. Cimri biriyim belki ama umudumu kaybetmedim."
Jin derin bir nefes aldı. Azcık da olsa rahatlamıştı.
"Biriyle tanıştım, senin gibi biriyle. Bana iyi davrandı, çok iyi davrandı. Ona bakınca hep seni hatırlıyordum. Bana evlenme teklifi etti. Fakat hâlâ seni sevdiğimi biliyordu. Buna rağmen beni terk etmedi. Söz verdi bana. Beni bırakmayacağına söz verdi. Sonra yine seni hatırladım."
Jin gözlerini kapattı. Bulutların gözyaşları Jin'i ıslatıyordu. Fakat bu Jin'in hoşuna gidiyordu.
"Bu bana acı veriyordu. Çok acı veriyordu. Ona ne zaman baksam seni hatırlıyordum."
Jin bir süre Taehyung'un mezar taşına baktı. Sonra konuşmaya devam etti.
"Üzgünüm, sevgilim. Asla yapmamam gereken bir şey yaptım. Onun için de üzgünüm ama yapmam gerekiyordu. Yoksa...çok daha fazla acı çekecektim. Ne yaptığımı öğrenirsen benden nefret edersin bu yüzden söylemeyeceğim. Ama belki beni görmüşsündür, ne yaptığımı görmüşsündür."
Jin bu acıya katlanamıyordu. Acı her geçen gün artıyordu.
"Öldüğün için şanslı olmalısın."
Jin böyle düşünüyordu. Ölmek istiyordu ama yapamazdı. Hem böyle yaparsa Taehyung ondan nefret ederdi. Biliyordu.
"Lanet olsun Tae! Neden yanımda değilsin!?"
Jin delirmişti. Taehyung'suz bu dünyada delirmişti. Jin hıçkırarak deli gibi ağlıyordu.
"Senden nefret ediyorum! Ama seni o kadar çok seviyorum ki!"
Jin Taehyung'un topraklarını avuçladı ve onları bir kenara attı.
"Senden nefret ediyorum Kim Taehyung!"
Bir avuç daha toprak aldı ve toprağı yan tarafına attı.
"Seni seviyorum Kim Taehyung!"
Yine toprak aldı, topraklar artık çamur olmuştu.
"Seni çok seviyorum, bu yüzden kendimden de nefret ediyorum."
Nihayet tabuta ulaşmıştı. Tahtadan tabuta.
"Burdasın..."
Jin sulu gözleriyle tabuta baktı. Toprakların hepsini çıkartamamıştı. Sadece birazını, bu yüzden tabutun birazı görülüyordu.
"Sana çok yakının, sevgilim." Jin derin bir nefes aldı. Sonra konuşmaya devam etti. "Ama her zaman yanında olamayacağım, üzgünüm."
Jin bir süre durdu. Zordu. Hayat zordu.
"Beni arıyorlar ve ben yakalanmak istemiyorum. Bu yüzden...seni son görüşüm olabilir. Yanına geleceğim ama yine de. Yani ölmezsem."
Jin çıkardığı toprakları çıkarttığı yere koydu.
"Seni seviyorum, sevgilim. Sandığından daha çok seviyorum seni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
not in my dream, taejin
Fanfiction"Neden bana teşekkür ediyorsun ki? Benim sana teşekkür etmem gerek." "Hayır, seni sevdiğim için teşekkür ederim." Eski adı; müdür müdür müdür?