0,4

742 88 5
                                    

"Bence, Chanyeol ile bir şansını dene. Böyle şeyler için vakit bulamıyordun, Minho bile iyi bir seçenekti, ama sanki onu reddetmek...ömür boyu sürecek mutluluğu elinin tersiyle itmek gibi."

Baekhyun öğlen molası sırasında, Sehunun olayları anlattığı Jongdae'in konu hakkında yorumlarını dinliyordu.

Bir yandan da gözü parmağındaki yüzükteydi. "Aslında haklı gibisin..."

"Aynılarını ben de söyledim.". Sehun sitem edip dirseğiyle tam da su içen sarışına vurmuştu.

Jongdae boğulurken, Baekhyun hiç oralı olmamıştı. Öğleden sonraki dersinden sonra, Chanyeol onu alacaktı.

"Onunla yürümezse, bir tur da bana ver.". Jongdae ölmemiş hâlâ konuşmaya devam ediyordu.

Chanyeol gergin bir şekilde önündeki kağıtları okuyordu. Kyungsoo bu gün her işini baştan savma yaptığı için başına dikilmişti.

İşleri fazla boşlamanın yanlış olduğunu bilen Chanyeol, bu sefer ciddi bir şekilde oturmuştu.

En sonunda, sırtını deri koltuğuna yaslamış, konu hakkında bir karar vermiş, tasarım yönetmenini çağırmıştı ve onunla bir süre konuşmuştu.

"Heyecanlı olduğunu biliyorum ama, aklını başına toplamalısın. Yarın programın daha da yoğun, başına iş alma. Bu gün yaptıklarını yarın tekrar yapmanı rica ediyorum.". En sonunda otoparka indikleri sırada Kyungsoo susmadan konuşmaya başlamıştı.

"Peki Kyungsoo, yine de yarın öğleden sonra boş olamaz mıyım?". Her türlü şansını denemeliydi.

"Hayır. Zaten bir ay sonra rahatlayacaksın Chanyeol.". Haksız olmak sinirini bozmasına rağmen Chanyeol sustu. Birbirleriyle vedalaştıktan sonra ayrıldılar.

Baekhyun gergince merdivenlerden iniyordu. Jongdae de hemen iki adım arkasındaydı. Beyaz mermerden çıkan ses normalde kendisini rahatsız etmesede Baekhyun her tınının onu rahatsız ettiğini hissediyordu. İyice yorulduğu için trabzanlara tutunmuştu.

Deri çantasını göğsüne çekmiş ve sarılmıştı.

Minho'nun da dersi şimdi bitmiş olmalıydı. Onunla karşılaşmayı umdu.

"Aman tanrım! Lütfen bana onun Chanyeol olmadığını söyle!" Jongdae diye aniden cırladı.

Baekhyun kafasını arkadaşının baktığı yöne çevirdi. Chanyeol arabanın kaputuna oturmuş telefonuna bakıyordu.

Krem rengi bir takım giyiyordu ve...itiraf etmeliydi ki cidden yakışıklı gözüküyordu. Çift gibi giyinmiş olmaları çok şaşırtıcıydı.

Hafifçe kızararak tekrar gözlerini Jongdaeye çevirdi. "Evet, o Chanyeol."

Jongdae gözlerini kapattı ve parmaklarından birisini gözünden çıkık elmacık kemiğine doğru çekti. "Baekhyun sen manyak şanslısın.". Daha sonra sırtından onu ittirdi. "Git ve o koca hindiden hepimiz için birer ısırık al.".

Hâlâ pembeleşmiş yanaklara sahip olan Baekhyun gözlerini devirdi ve binadan çıktı.

Uzun süredir görüşmediği arkadaşının uzun bir süreliğine Kore'ye döndüğünü öğrenen Chanyeol telefonundan onunla mesajlaşıyordu.

Kendisine yaklaşan adım seslerini duyunca kafasını kaldırdı ve aşık olduğu çocuğa baktı.

Çenesini kapalı tutamamaktan nefret ediyordu.

"Hasiktir, Baekhyun. Çok fena gözüküyorsun."

Hava bu gün önceki günlere göre sıcak olduğu için krem rengi bir tişört ve beyaz kot giyen adam, şaşırmıştı. Sen kendine bak dememek için zor durmuştu.

Chanyeol'ün gözleri Baekhyun'un eline kaymıştı. Baekhyun'u daha da güzelleştiren bir ayrıntı idi.

Yanağının içini ısırıp bakışlarını kaçırdı.

Bir süre öylece kaldılar. Chanyeol içinden kendisine sövüyordu. Daha sonra hareket edip yolcu kapısına ilerledi ve kapıyı açtı. "Buyrun lordum.".

Baekhyun yine kızarmıştı. Uzunun duymadığını umarak kıkırdadı.

Ancak uzun bunu duymuştu. Artı bir puan olarak yazmıştı.

Kendiside sürücü koltuğuna geçtikten sonra Baekhyun konuşmuştu.

"Saat ondan önce evde olmalıyım Chanyeol."

"Ne büyük tesadüf. Ben de.".







Baekhyun kolunda ki saate baktı. Ona çeyrek vardı. Chanyeol yine arabadan çıkıp kapısını açmıştı. 'Centilmen ya da göz boyuyor.'.

"Her şey için teşekkür ederim Chanyeol. Emin ol bu gece çok eğlendim.". Yavaşça hava soğuduğu için kendisine verilen ceketi çıkarttı ve sahibine verdi.

Ona az kaldığını fark eden tek kişi o değildi. Chanyeol onunla konuşmaktan hoşlanmış olsa bile konuşmayı kısa kesmeliydi. O yüzden direk konuya girdi.

"Sehun ile sana haber yollayacağım, umarım benimle tekrar buluşmak istersin Baekhyun.".

Baekhyun tebessüm etti. Chanyeol eğilerek güzelin elini kaldırdı ve tam da yüzüğün üzerinden öptü.

Baekhyun gençken bolca okuduğu romantik kitaplardan birinin içinde olduğunu sandı bir an. Kalbi ise cama kafasını vuran bir sinek gibi atıyordu. Bundan çok hoşlanmıştı.

Elbette Chanyeol onun nelerden hoşlandığını çok iyi biliyordu.

Geri çekildikten sonra sessizce söyledi. "İyi geceler Baekhyun."

"İyi geceler Chanyeol."

Bu Baekhyun'un eve yürümesi gereken sahneydi ve kısa olan bunun farkındalığı ile evden içeriye girdi.

O içeriye geçer geçmez Chanyeol kıpkırmızı oldu. Çoktan azimle vurup göğsünü delen kalbini boşvererek sürücü koltuğuna oturdu.

Yolu takip edip arka sokağa geçmiş daha sonra bahçe duvarının ardına park etmişti.

Saniyeler ile arabayı kilitlemiş, ve yine gri bir tüy yumağı olmuştu.

Baekhyun kediyi sertçe okşuyordu. "Ve daha sonrasında okula geçtim çocuklarla öğle yemeği yemek için. Sehun Chanyeol'ü Jongdaeye anlattı. Cidden çok utandım Elis. Minho da iyi bir adam ama... Sanırım Chanyeol çok farklı bir seviyede.". Chanyeol deli şanslı olduğunu biliyordu. Onun hayatının bir parçasıydı ve başka bir parçası daha olmaya çalışıyordu.

"Jongdae eğer Chanyeol ile anlaşmazsanız bana postala dedi.". Bunu dedikten sonra kıkırdamıştı. Chanyeol onun kendisine de kıkırdağını hatırlayarak gülümsedi.

"İlk önce yemek yemeye gittik. Minik bir lokanta idi. Yemeğimi benim için seçti. Daha sonra yakında bulunan bir parka gittik ve yürüdük. Sohbeti çok hoştu. İlgi çekici bir adam.". Kedi miyavladı. Baekhyun biraz daha ayrıntıya girerken, Chanyeol sırt üstü yatmış, ona karnını sevdiriyordu.

"Bayağı da yakışıklı, ama senin kadar değil Elis.". Baekhyun kediyi kaldırıp onu öpmeye başladı. Chanyeol bayılacağını hissediyordu.

Daha sonra kapı çaldı.

Gelen Sehun ya da Jongdae değildi. Chanyeol'ün pençeleri dışarıya fırlamıştı.

Rus Mavisi 'ChanBaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin