"Hiç kimse sevdayla oyun
oynayamaz""'
Güneşin doğmasıyla gözlerini açtı Asi. Ayağa kalkmaya ihtiyacı vardı. Çünkü hayat savaşı devam ediyordu, zaman hiç kimse için durmuyordu. İnsan ne yaşamış olursa olsun hayatına bir şekilde devam etmek zorundaydı. Üzerini giyip işe gitmek için çıktı evden. Muhammed Emin kapının sesiyle uyandı. Sabahın bu kadar erken saatinde Asi nereye gidiyor olabilirdi ki? Ceketini alıp Asi'nin arkasından çıktı. Asi'nin restorana geçmesiyle Muhammed Emin'de arkasından geçip boş bir masaya oturdu. Asi'nin aşçı olduğunu biliyordu yoksa burada çalışmaya mı başlamıştı? Tüm bu düşüncelerinden garsonun sesiyle sıyrılabildi.
"Ne alırsınız beyefendi?" diye soruyordu garson.
"Az önce içeri giren kadın, Asi burda ne yapıyor?" diye sordu Muhammed Emin.
"Asi hanım burda aşçı olarak çalışıyor efendim."
"Paranın kaynağı burasıymış demek ki" diye kendi kendine konuştu Muhammed Emin.
"Anlamadım efendim bir şey mi söylediniz?" diye sordu garson.
"Bana patronunu çağır hemen." dedi Muhammed Emin yapacağı şeyi düşündüğü an kendinden tiksinmişti o Mirza Eroğlu'nun oğluydu kimsenin ekmeğiyle oynayamazdı. Hızla ayağa kalkıp orayı terk etmek istedi tam ayağa kalkıyordu ki telefonu çaldı amcası arıyordu.
"Aslanım ne yapıyorsun? O pisliğe her günü zindan ediyor musun? Babanın intikamını alıyor musun?" diye sordu Mustafa Kemal bey telefonu açar açmaz. Her aradığında yaptığı benzer konuşmalardı artık şaşırmıyordu Muhammed Emin.
"İyi değilim amca ne olur yardım et bana. Ben çok değiştim amca merhametim, sevgim her şeyim terk etti beni. Ben kötü biri miyim amca? Öyle ki az kalsın birini ekmeğinden edecektim." dedi Muhammed Emin birinin elinden tutmasına hapsolduğu karanlıktan çekip çıkarmasına çok ihtiyacı vardı. Ama yanlış kişiye uzatmıştı elini bunu belkide çok sonra anlayacaktı. Amcası doğru bir tercih değildi çünkü o da en az onun kadar yaralı ve ondan binlerce kat daha fazla öfkeliydi.
"Sen ne diyorsun oğlum? O kız sana ne yaptı da bu hale geldin? Belli ki vicdanına oynuyor senin, mağdur edebiyatı yapıyor ama sakın ola ki kanmayasın o şeytanın yavrusuna Muhammed Emin. Onlar senin babanın canını aldı evladım. Senin yaptığın onların yaptığının yanında hiç kalır. İş bulunur, keder dağılır, yaralar iyileşir ama ölen dönmez evladım. Ölen dönemez geride kalanların mutlulukları ise o toprağın altında çürümeye mahkum kalır." dedi Mustafa Kemal bey yeğenine en büyük kötülüğü kendisinin yaptığından habersizdi. O sadece abisinin intikamını almayı düşünüyordu, sonucu ne olursa olsun abisinin intikamını almayı kafasına koymuştu. Muhammed Emin telefonunu cebine koyup elinde menüyle hâlâ başında dikilen garsona baktı ve cümlesini yineledi.
"Bana patronunu çağır."
"Efendim bir kusurum olduysa...."
"Hayır seninle ilgili değil. Bana hemen patronunu çağır." dedi Muhammed Emin garsonun sözünü kesip.
"Peki efendim hemen." deyip uzaklaştı garson.
Beş dakika sonra takım elbiseli bir adam Muhammed Emin'in masasına gelip selam verdi. "Buyrun efendim ben Can Kut buranın sahibiyim."
"Ben Muhammed Emin sizinle bir şey konuşmak istiyorum Lütfen oturun." dedi Muhammed Emin sandalyesinden kalkmadan. Can bey Muhammed Emin'in karşısındaki sandalyeye oturup dinlemeye başladı. Muhammed Emin ellerini masanın üzerinde birleştirip ela harelerini Can beyin gözlerine sabitleyip konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖRDÜĞÜM
Romanceİntikamın içine hapsolmuş bir aşk. Aşk mı daha güçlüdür intikam mı? Gitmek mi daha zordur kabullenmek mi? Aşkınız için nelere katlanabilirsiniz? Ne kadar fedakâr olabilirsiniz? Peki ya kaderinize yazılmış birinden ne kadar uzağa kaçabilirsiniz? He...