ep2

440 70 183
                                    

Chanyeol son krep parçalarıyla da tabağındaki çikolata kremasını sıyırarak kahvaltısını bitirdi ve hızla ayağa kalktı.

"Ben hemen şu işi halledip geliyorum."

Jongin ve Baekhyun, diğerinin ne yapacağını unutmuş olacaklardı ki yüzüne bir süre baktılar.

"Yani bar masalarını getirmekten bahsediyorum." diye açıkladı Chanyeol. Jongin zaten beyinsizdi, hatırlamaması normaldi. Peki Baekhyun'a ne oluyordu? Bu aralar Jongin ile daha az takılsa Baekhyun'un yararına olurdu aslında.

"Birkaç tane de sandalye getireyim ne dersin?"

Baekhyun parmağını yanağına koydu ve düşünceli bir ifadeyle Chanyeol'a baktı.

"Partide oturmaya bile fırsat bulacaklarını sanmam ama neden olmasın dimi? Neyse sana bırakıyorum hayatım, sen bilirsin."

Chanyeol kafasıyla onay verip mutfaktan çıkacakken "Ayrıca istersen Jongin'i de yanına al. Yardım eder hiç olmazsa. Zaten sabahtan akşama kadar yatıyor, bir işe yaradığı yok." diye öneri sundu Baekhyun.

Chanyeol, konuyla hiç alakası yokmuş onları duymamazlıktan gelen Jongin'e hızlıca göz attı.

"Boş versene. Bana en son yardım ettiğinde lise sondaydık. Şu zamanda Jongin'den en son isteyeceğim şey yardım."

Baekhyun kıkırdayarak masanın üstüne koyduğu koluna başını yasladı.

"Çok tatlısın Chanyeol."

Bunu söylemeyi gerçekten seviyordu.

Chanyeol gülümseyerek oturan oğlanın yanağını okşadı.

"Sen de hayatım."

Sonra da tekrar iki çocuğa da göz gezdirip evden çıktı.

Deponun girişi, evlerinden 10 metre uzaktaydı. Başta minnacık bir mekan gibi gözükürdü. Ama kapıyı açtığınızda sizi yerin aşağısına doğru götüren merdivenlerle aslında göründüğünden kat kat daha büyük olduğunu anlardınız.

Chanyeol tahta kapıyı açıp kendini karşılayan merdivenlerden inmeye başladı.

Her ne kadar sık sık buraya gelse de her seferinde burası kendisini ürpertiyordu. Adeta korku filminden çıkmış gibi gözüken depoda ışıklar hiçbir zaman açık olmazdı. Işık için ilk önce ışık düğmesini bulmaları gerekirdi ama bu düğme de çocukların uzanamaması için yukarılara yapılmıştı. Zaten kapının ta kendisi korku filminden fırlamış gibiydi. Tahta kapı, sürekli açılmaktan eskimiş ve yıpranmış haldeydi. Daha elinizi tokmağa attığınız an bütün kapı alabildiğine gıcırdar, kapıdan girip kapıyı kapatana kadar da gıcırdamaya devam ederdi.

Merdivenlerin etrafını saran duvarlar da ayrı mesele... Taştan olması bile korkulu hava yaratmasına yetiyordu. Bir de üstüne yapraklarla çizilen çocukların resimleri, hiç öyle tahmin edilmese de fazla korkunç olmuştu.

Ne harika ama, burayı yapan kişi bilmiyordu ki buranın çocuklara saklambaç için çok iyi bir mekan olacağını.

Her neyse, merdivenden inen kişiyi altı tane -solda ve sağda üçer tane olmak üzere- kapıya ayrılan kocaman bir depo karşılıyordu. En alttaki altı kapının da en üstteki depoya giriş kapısından farkı yoktu. Tozlu, yıpranmış, tahta kapılar...

Eskiden bu müstakil evler altı taneyken her depo bir ev sahibi içindi. Ama evlerin sayısı dört artınca buradakiler, depoyu büyütüp dört kapı daha yaptırmak yerine depoyu ortak kullanmaya karar vermişlerdi. Bu da bir şey bulmak için işi daha da zorlaştırıyordu.

Playing with Time :: ChanBaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin