ep18

110 18 139
                                    

Şarkıyla okursanız daha güzel olacaktır.

•°•

Zaman kavramı yok olmuştu adeta. Saat kaçtı? Ne zamandır buradaydı? Jongin onu yalnız bırakıp eve geçeli ne kadar olmuştu? Kaç dakikadır o rahatsız taburede oturuyordu ya da kaç saattir?

Daha doğrusu,

Chanyeol niye orada oturuyordu ki?

Ne olmuştu?

Kafasını kaldırıp duvardaki fotoğraflara göz gezdirdi. O kadar farklılardı ki elindeki fotoğraftan, tanıyamıyordu bile kendilerini. Duvara asılı fotoğraflardaki bazen iki, bazen de üç gülen yüz o kadar yabancı geliyordu ki, başkası rastgele isimler söylese fotoğraftakilerin onlar olduğuna inanacak gibiydi Chanyeol.

Ne zaman bu kadar değişmişlerdi? Nasıl bu kadar hızlı bir u dönüşü yapılmıştı da, bu üç kişi kendilerine yakışmayacak karakterlere dönüşmüşlerdi? Dönüşmüşler miydi yoksa kendi karakterleri miydi ortaya çıkmıştı herkesin?

Chanyeol gülmeyle oflama arası bir ses çıkardı. Ne tepki vermesi gerektiğini bilmiyordu, o kadar garip durumdaydı ki anlatmaya çalışsa başarmazdı bile. Karnı, içinde kırk süvari kavga edercesine ağrıyordu. Sanki partiden bu yana bütün yedikleri şeyleri çıkartabilecek gibi bulanıyordu midesi. Başındaki hafif sızı da cabası. Kafasına vurdu sinirlenip acıyı dindirmek istercesine.

Abart Chanyeol, bir de bayılayım tam olsun.

Parmaklarını önce fotoğraftaki kendi yüzünde gezdirdi sonra da Baekhyun'a yaklaştırdı. Bakmaya bile utanıyordu fotoğrafa. Baekhyun'un hazzın doruklarına ulaşmış gibi açılan ağzı,

Ağzından belli belirsiz görünen dişleri,

Cama sert bir şekilde dayanmış ve iz bırakan eli,

Kısılmış gözleri,

Dağılmış kahverengi saçları,

Fotoğraftan bile belli olan o boncuk boncuk terleri görmek o kadar utandırıyordu ki...

"Benim suçum." Belli belirsiz mırıldanarak söyledi. Odada sadece kendisi vardı zaten; bağırsa, ortalığı yakıp yıksa kimsenin ruhu bile duymazdı. Yalnızlığıyla, kendi benliğiyle birlikteydi sadece o an.

Daha akıllıca davransaydı belki, her şeyi yoluna koyabilseydi...

Daha fazla dayanamayarak gözlerini ve parmağını Baekhyun'dan çekti. Kafasını kaldırıp, gözünde toplanmış yaş kümesine aldırmamaya çalıştı. Daha sonra da kafasını tekrar indirerek Jongin'e baktı.

Çıplak bedenine, çok kaslı olmasa dahi şekilli olan vücuduna bakarken bir sıcaklık dalgası yayıldı Chanyeol'ün içine. Sinirle solumaya başladı hızlı hızlı. Jongin'in kavruk soluk tenli uzun parmaklarının, Baekhyun'un beyaz belinde hayat bulmasına lanet okudu defalarca. Jongin'in Baekhyun'un her zerresine dokunan kısmını teker teker kopartmak, ardındansa bu lanet makineyi toz zerrelerine dönene kadar parçalamak istiyordu. Zaten her şey bunun yüzünden olmamış mıydı? Ne zaman ki yarının fotoğrafını görmeye başladılar, işte o zaman bitmişti her şey. Her ne kadar Chanyeol kendine itiraf etmek istemese de zaten oyuna on sıfır yenik başlamışlardı. Ve makineye karşı kazanma şansları da yoktu.

En başından beri.

Ayrıca zaten hayat bok gibiydi, Chanyeol o kadar yorulmuştu ki... Yorgunluk derken Yujin ve birkaç kadının evine girip çıkmayı kastetmiyordu. Zihinsel yorgunluğunun açıklaması, herhangi bir izahı dahi yoktu. Ama kısacası, Chanyeol'ün sırtındaki o kadar yük sorumluydu bundan. Sahip olduğun, sana ait veya seninle olan her şeyin ipini sıkı sıkıya tutman gerektiği yükü bunların başında geliyordu.

Playing with Time :: ChanBaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin