ep19

94 20 154
                                    

Depoda sabaha karşı

Elindeki ipleri zar zor yakabilmişti. Sadece bilekleri sıcaktan dolayı biraz yanmıştı o kadar. Bu acıya da ağlayacak değildi Chanyeol. Ellerindekilerden kurtulunca ayağındakileri de eliyle çözdü. O an fark etti ki biraz uğraşsa yakmadan da açabilirdi ipleri çünkü Jongin gerçekten korkunç bağlamıştı.

"Şükür."

Derin bir nefes verdi sonunda. Uzun zamandır yorulmadığı kadar çok yorulmuştu birkaç saatte. Çok bir şey yapmamıştı belki ama Jongin'e duyduğu öfke bile ona yorgunluk olarak geri dönüyordu. Her hissettiği sinirde, bütün vücudu ağrıyor, karnı kusacak gibi kasılıyor, ensesindeki şişlik daha da sızlıyordu.

Bu boktan durumdan kurtulmak kolay olmayacaktı. Ve Jongin böyle davranmaya devam ederse de kurtulmak için birini feda etmek gerekiyordu. Feda edilen kişinin kendisi ve Baekhyun olmaması için de elinden geleni yapacaktı. Jongin'in yanına kâr bırakmayacaktı hiçbir şeyi. Ayrıca Tanrı şahidi olsun ki, kendisi ölse bile Baekhyun'u yaşatacaktı. Sevgilisini son zamanlarda çok boşlamıştı ve yeterince üzmüştü. Daha da üzülsün istemiyordu ki bunun da tek yolu Jongin'i halletmekten geçiyordu.

Yavaşça, aksaya aksaya deponun kapısına doğru ilerledi. Adeta yürümeyi unutmuştu ki art arda iki üç adım zor atıyordu. Her attığı adım sonunda durduğu yerde soluklanıyor, bacaklarını kırarak esnetmeye çalışıyordu. Sızlana sızlana kapıya gelince, orada durup ellerini duvara koyup bu sefer de orada soluklandı bir süre.

Yeterince dinlendiğini hissedince duvardaki ellerini kapıya yaslayıp tüm gücüyle vücudunu ittirdi. Ama nafile. Bırakın kapının açılmasını, yerinden bile oynamıyordu. Sonra da nedenini, Jongin oradan çıkarken beyninde yankılanan kapı kilitleme sesini hatırladı.

"Sikeyim. Ne yapacağım ki şimdi?" Ağlarcasına yere yığılıp kollarını kendi boynuna sardı. Boşu boşuna ipleri çözmüş, gereksiz yere kendini gaza getirmişti. Az önceki gazıyla bilmem kaç metre maraton koşabilirdi ama şu an ise çabasının boşa olduğunu öğrenince her şey yerle bir olmuştu.

Kesikli ve uzun bir nefes verdi. Sadece kapıcı olduğu, kendi dahil üç kişiye para yetiştirmeye uğraştığı, Jongin'in ise bütün parayı kumara yediği günleri şimdikine yeğlerdi. O kadar özlüyordu ki o zamanları, tekrar yaşamak için elinden geleni yapardı.

Ciddi anlamda.

"O zaman bile bana ibnelik yapıyordun." Kendi kendine dövündü Jongin'in asla değişmeyen davranışlarına. Değiştiği falan yoktu Jongin'in. Hala aynı şerefsizdi fakat sadece yaptığı şeyler farklıydı. Her şeye rağmen, yine de yeğlerdi o durumu, en azından o zaman kumarbazdı; arkadaşlarını tehdit eden bir katil değil.

Fotoğraf makinesini buldukları zamandan beri her şey çok hızlı gelişmişti. Yok, hızlı çok iyimser bir kelime oldu bulundukları durum için. Her şey çok ani gelişmişti.

Biraz küçük odada gezinmeye karar verdi. Beş on adımlık yerdi fakat yine de ayaklarının açılması gerekiyordu. Jongin er ya da geç kapıyı açacaktı, kendisini burada bırakacak değildi ya. İşte tam açtığı zaman da Jongin'in üzerine atlaması için tamamen yenilenmiş olması gerekiyordu Chanyeol'ün. Ona karşı gelmek için alabildiğine dinç olmalıydı. Biraz karşı geldi diyelim, makine işini ne yapacaktı? Makine ortalıkta olduğu sürece Jongin gazlanacak da gazalanacaktı.

Chanyeol, Woo-bin'in ölüsünün yattığı yere ilerledi umutsuzca. Jung Jisoo'nun söylediğine göre yukarıdan o bobini almaya çalışırken düşmüştü ve gaz da onu zehirlemişti. Korkunç bir ölüm gerçekten, ne duyanın var ne bilenin.

Playing with Time :: ChanBaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin