Hayat.
Kafanızdan atamadığınız düşüncelerin her an sizi yiyip bitirdiği; saçma seçimlerinizle daha da boktan bir yere dönüşen iğrenç bir yerdi hayat.
Tek bir seçiminizle kendinizi padişah ilan edebilir, emriniz altındaki yüzlerce köleye getir götür işlerinizi yaptırabilir ve dahası; odalar dolu cariyeye sahip olabilirsiniz. Bir bakmışsınız herkes size taparcasına bir saygı duymaya başlamış, paranız olduğu için köpek kılığına girmeye bile razı olanlar etrafta havlayıp durmaktan keyif alır bir duruma gelmiş.
Ne güzel hayat değil mi?
Bu ütopyadaki tek sorun; tek bir lafınızla, tek bir seçiminizle ayağınızın altını yalayan kölelerinizden daha düşük bir statüye düşme ihtimaliniz olması.
Tanrı korusun. Büyük ihtimalle böyle bir şeyin olma şansı yüzde sıfırdan bile düşük diye düşünürsünüz.
Eh, belki. Size göre belki bu yanlış seçimleri yapmak tamamen imkansız gibidir. O kadar şımartılırken bırakın doğru seçim yapmayı, tuvaletinizin geldiğini bile unutabilirsiniz. Ama benden söylemesi, bu düşüncenizin sona ermesi de bir arkadaşınızın hayatınıza girip sizin hayatınızı kontrol etmesiyle başlar.
İlk önce üniversiteye gitmenizi engeller. Hoş ya, siz de zaten gitmeye meraklı değilsinizdir. 'Hadi gitmeyelim!' lafını dünden razı bir şekilde kabul edip planlar kurmaya başlarsınız.
Harika planı uygulayacakken arkadaşınızın üniversiteye gittiğini öğrenir, sevgilinizle ortada kalakalırsınız. Güzel bir ev topluluğunun kapıcısı olmaya karar verip, zaten tek seçeneğiniz odur, yaşamaya çalışırsınız.
Arkadaşınız üniversiteden sonra sizle yaşamak ister, kabul edersiniz. Bir fotoğraf makinesi bulur, geleceği çektiğini öğrenirsiniz. Arkadaşınız o makineyi para kazanmak için kullanmayı teklif eder, kabul edersiniz.
Ne yaptığınız hakkında hiçbir fikriniz yoktur. Sadece programlanmış bir robot gibi her şeyi kabul eder, iki seçim arasından her zaman yanlış olanı seçmeye devam edersiniz.
Evet, üzgünüm. Hepsi birer yanlış seçimdi.
Peki cidden, bu yanlış seçimler nereden başlıyordu?
Jongin'in makineyi bulup kullanmayı istediğinde kabul ettiğinizde? Belki.
Jongin'in tam bir mal olduğunu öğrendiğiniz halde evinize kabul ettiğinizde? Neden olmasın?
Lisede o kadar kişi arasından Jongin ile arkadaş olduğunuzda? Yüksek ihtimal.
Chanyeol, In Tak ve Changwoon içeri girdiğinde bu seçeneklerin hepsini sorguluyordu. Changwoon, Jongin'in koluna girmiş; gizli bir şeyler yaparken çocuğunu yakalayan bir anne misali tutuyordu onu.
Daha sert bir şekilde tabii. O kollar arasından kurtulmak neredeyse imkansız gibiydi. İki geniş hacimli kol, Jongin'in etrafını sarmış; daha çok iki duvar arasında kalmış gibi gösteriyordu.
Jongin ellerini önünde bağlamış, kafası yere bakar bir şekilde duruyordu. Diğer ikisinin gözlerine bakmaya yüzü yoktu. Belki o sabah In Tak'ı aramasaydı, o an öyle bir durum içinde olmazlardı. Belki.
Changwoon, Jongin'i kenara atıp pantolonundan sigara paketi çıkartmış ve onu elinde çevirmeye başlamıştı. Geniş parmakları sigara paketini güçlü bir şekilde sararken diğer oturan iki kişinin kendisine bakmasını bekliyordu.
Chanyeol ve Baekhyun gözlerini dikkat çekmek için çabalayıp duran bir çocuğa benzeyen adama doğru çevirdiler. Changwoon ceketinin cebindeki çakmağı almak için uzandığında pantolonunda asılı duran tabancası boy göstermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Playing with Time :: ChanBaek
FanfictionÜç kişi, geleceği çeken bir fotoğraf makinesi bulmuştu. Başlarına geleceklerden ise tamamen habersizlerdi. •°• Çift: ChanBaek Tür: Hayran Kurgu Film uyarlamasıdır.