"Saçlarına şiirler yazdım kendi içimde. Kulağına en sevdiğim şarkı mısralarını mırıldandım, hayalimde. Dudaklarına onları sevdiğimi fısıldadım. Gözlerine... Gözlerine kitapların sayfalarını devirdim..."
"
Ben çok ağladım. Sıra sende."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
10. Bölüm "Ben Onu Çok Sevdim"
Hücreler... Hava kabarcıkları... Toz taneleri... Mikroorgonizasyonlar... Gazlar... Kan damarları... Al yuvarlar, ak yuvarlar, trombositler... Hepsi donmuştu.
Tek bir şey cayır cayır yanıyordu.
Kalp.
Cayır cayır...
Dünya'nın en büyük ateşi ile cayır cayır, kül olmaya and içmiş bir şekilde yanıyordu.
Ruhun kıvranıyordu.
Gitmişti.
Seni bırakıp gitmişti.
Onun bu Dünya'da yalnızca cansız bedeni kalmıştı.
Buz gibi olan cansız bedeni.
Kalbi atmıyordu. Dudakları aralanmıyordu. O güzel sesi çıkmıyordu. Elleri, damarlı olan güzel kolları hareket etmiyordu. Kahverengi gözleri kapalıydı çekik göz kapaklarının altında. Nefes almıyordu. Düzenli nefesi kaybolup gitmişti. Uzun boyu, o güzel endamı ile yürüyen bacakları yoktu.
Bir daha dudaklarından, "Güzelim," Kelimesi çıkmayacaktı. "Feray'ım," kelimesi çıkmayacaktı. "Meleğim,"demeyecekti. Güzel parmakları saç tellerinin arasında dolaşmayacaktı. Saçlarını sevmeyecekti.
Peki ya okyanus kokusu?
Bir daha o kokuyu alabilecek miydin?
Bir daha o kokuyu, ondan alabilecek miydin?
Burnunu saçlarının arasına daldırdığında, o güzel kokuyu alabilecek miydin?
Peki ya, dudaklarından dökülen ve telaffuzunu kimse onun kadar güzel yapamayan ismini ondan duyabilecek miydin?
Hayır.
Koca bir, hayır.
Hayır...
Hayır...
Hayır...
Hayır...
Bu bir kâbus diye düşündün.
Zihninde tüm yaşadıklarınız bir film şeridi misali gözlerinin önünden akıp giderken, anlatılması o kadar zor ki... Kalbine inen öyle bir ağrı vardı ki... Böyle sanki, öleceğini hissettiren bir ağrıydı bu. Sanki, ruhu bedeninden ayrılan Jungkook'un ayrılma sırası, kalbinde gibiydi. Şimdi yavaşça kalbindende ayrılıyordu.