Hepinize iyi okumalar biraz karakterlerin oturmasını bekliyorum ve iç dünyalarının anlaşılmasını istediğim için ilk defa bu kadar uzun bir bölüm yazıyorum ve ilk bölümde de dediğim gibi bu sefer olayları Masal harici birinden dinleyeceğiz. Daha önce de bir çok kez bahsettiğim instagram hesabıma bakabilirsiniz. Kitapla ilgili paylaşımlar yapıyorum ayrıca hoşunuza gidebilecek paylaşımlar da yapıyorum. Kumsal tarafından öpüldünüzzz xoxoxox
Medya Deniz ve DevrimUzay'dan
(2 hafta önce)Telefonum artık neredeyse unuttuğum bir şarkının melodisiyle çalmaya başladı. Açıkcası ister istemez heyecanlandım. Duyduğum anda anlamıştım. Arayan bir zamanlarki göz bebeğim her şeyden değerlimdi. Arayan Eylül'üm dü. Kendi kendime konuşurken ona hala Eylülüm derim çünkü onu asla unutmadım. Unutamam. O benim bir çok şey için ilkimdi. İlk kez onlayken hissettim aşkı. İlk kez onla farkettim nefes aldığımı. İlk kez birini kıskandım. İlk kez biri için kavga ettim. İlk kez biriyle birlikte oldum. En büyük zevklerimi ilk kez onunla tattım.Küçücük bedeni ve kocaman gözleriyle her zaman içimi titretmeyi başardı. Tıpkı şimdi de olduğu gibi. Aslında bu sefer titreyen cebimdeki telefonumdu ama yine de onu özlediğimi düşünmekten kurtaramadım kendimi. Belki de... belki de o kampa hiç gitmeseydim Öyküyle hiç tanışmasaydım... belki.... belki hala beraber olurduk. Ben bunları düşünürken telefon ısrarla çalmaya devam ediyordu. Saat henüz 15.20ydi. Bu saatte okulda olmalıydı. Ben de olmalıydım tabi. Ama yine canım istememişti. Arada yaptığım gibi bugün de kendime rahatlamak için izin vermiştim. Ama neden ben hep uzaklaşmaya çalıştıkça olmuyor? Neden?
Telefonu açtığımda çığlık seslerinin arasından ince sesini zor ayırt edebiliyordum. Sesi titriyordu. Bu gerilmeme sebep olurken duyduklarımı algılamaya çalışıyordum. Ben hala bir şey söyleyemezken telefonun kapandığını anladım. Hızla evden çıkarken sesindeki acizliği unutamıyordum.
"Uzay! Burda durum çok kötü. Üzgünüm bunu sana da yapmak istemezdim ama yardımını ihtiyacım var. Biz okuldayız ve ve Görkem... Görkem Atalarla çok kötü bir kavgaya girdi. Bugün Deniz yok ve hiç birimiz ona yaklaşamıyoruz bile. Lütfen buraya gel. Sana ihtiyacım var. Hepimizin sana ihtiyacı var."
Son söylediği bu olmuştu. Sana ihtiyacım var. Tüm duymayı beklediğim buymuş gibi fırlamıştım evden. Hiç bir şey düşünemiyordum hızla eski kolejime sürerken. Anlaşılan Görkemin başı her zamanki gibi beladaydı ama bu sefer cidden boka batmış gibiydi. Görkem... o aramızdaki en asabi ve sinirlerine hakim olamayanımızdı. Denizden sonra en çok ona değer verirdim. Nasıl vermiyim ki? O benim çocukluk arkadaşımdı. Kimse yokken o vardı yanımda. Ama ben kamptayken Eylüle duyduğu her zamanki ilgi dozunu aşmıştı ve haddi olmayan bir işe kalkışıp ona kamptaki olaylardan ve Öykü den bahsetmişti. O zaman Eylül le kavga etmiştik ama toparlanabilir bi şeydi. Ben kampa gidince biraz ara vermeye karar vermiştik. Orda Öyküyü tanıdım. O ben de olmayan her şeye sahipti. Mükemmel bir aileye çıkar ilişkisi olmayan bir arkadaşlığa. Oldukça zengin olduklarını biliyordum. Buna rağmen çok da mutluydular. Ev hayatlarında her şey yolunda gidiyordu. Okulunda da dönem birincisiydi. Geleceği çok parlaktı. İlk zamanlar ondan nefret etmiştim. Yanıma yaklaştıkça benle ilgili bir şeyler öğrenmek istedikçe ona çok kötü davranıyordum. Onu çok üzdüm. Büyük ihtimalle hala da benim için üzülüyor. Ona kötü davranmamın sebebi kesinlikle Eylül değildi. Hatta onunlayken Eylül aklıma bile gelmiyordu. Onu kıskandığım için kötü davranıyordum. Eylülle çok farklılardı. Bir kere Öykü uzun boylu bir kızdı. Ve kimsenin inkar edemeyeceği bir şekilde güzel bir yüze ve fiziğe sahipti. Uzun sarı saçları her zaman düzdü ve yüzü aşırı masumdu. Bakışları ürkekti ve içinde hep bir şeyler gizlediğine inanırdım. Doğruydu da. Herkesten gizlediği sırları vardı. En yakınlarından bile. Beni en çok şaşırtan Masalın bilmemesiydi. O sadece bana güvenip bana anlatmıştı. Benim yanımda çok savunmasız olduğunu itiraf ederdi hep. Bunu biliyordum. Bana aşık olmuştu. Ben de ona karşı boş değildim. Beraber geçirdiğimiz 2 ay bana çok şey öğretmişti. O tanıdığım en merhametli en iyi niyetli insandı. Herkese yardım ederdi ve bunun primini yapmazdı. Çok doğaldı. Sanırım beni kendine çekmesinin en büyük sebeplerindendi bu. Ama ilk adımı atmamı sağlayan şey bana olan sadakati ve bağlılığıydı. Ona ne kadar kötü davranırsam davranayım peşimi bırakmadı. Bunu götüm kalktığı için söylemiyorum. Hiç bi zaman pes etmemesinden etkinlenmiştim. O beni önemsiyordu. Bunu takıntı haline getirmemişti. Keyifsizken ve herkesten uzakken hep beni kontrol etmeye gelirdi. Beni üzenin ne olduğunu bilmediği halde hep bir şekilde destek olurdu bana. Dünyadaki her şeyin değersiz olduğunu her şeye anlam katanın biz olduğumuzu o öğretti bana. İnsanlara sevgiyle bakmayı öğrettiği gibi. Hiç bir çıkarı olmadan da arkadaş olabilirdi insanlar. Bana hep arkadaş olarak yaklaşmıştı ama bundan fazlasını istediğini biliyordum. Yine Eylülle telefonda kavga ettiğimiz bir akşam çadırımın içinde kudururken gelmişti. Beni o halde görmüştü. Başka bir kız olsa korkudan altına sıçıp kaçardı muhtemelen. Ama o ona bağımama onu kovmama rağmen birden bana sarılmıştı. Sarılıp beni sakinleştirmişti. Ondaki bu huzur beni hipnoz ediyordu. Gözlerim dolmuştu o kulağıma tatlı tatlı 'geçecek' diye fısıldarken bir yandan da saçlarımı okşuyordu. Sonra her şeyi unutmak istedim. Yaşadığım tüm anıları onunla ve tatlı sesiyle silmek istedim. Bencilce geleceğini biliyorum ama onu mutlu edip onun mutluluğuyla hayata yeniden başlamayı istedim. Ve dudaklarımı ona bastırıp bu iğrenç hayattan uzaklaşmak istedim. Önce şaşkınlıktan karşılık verememişti ama uzun zamandır bunun için beklediğini biliyordum. Dudaklarını benim için araladığında saniyeler içinde şehvet tüm çadırı sarmıştı ve o bana hayatımın en zevkli gecelerinden birini yaşatmıştı. Sabah benden bekleneni yine onda görmüştüm. O benim kollarımda değil ben onun kollarında uyuyakalmıştım. Bana tüm sevgisini verir gibi sımsıkı sarılıyordu. İncecik bedeninde bu kadar sevgi ve şefkat barındırması yaptığım şeyin yanlışlığını gösteriyordu. Onu da kendi kirime bulaştırmıştım. Ona da etrafımdaki herkese verdiğim gibi zarar verme korkusuyla yanıp tutuştum. Ne yapacağımı şaşırdım ve onu hızla uyandırıp bağırmaya başladım. Ona zorla koynuma girmiş bir orospu muamelesi yaptım. Gözlerindeki kırgınlık tarifsizdi. Ama yanımda tek bir damla göz yaşı dökmeyecek kadar güçlü ve gururluydu. Onu çadırımdan kovduğum anda pişmanlık tüm hücrelerimi sarmıştı ama gitmişti. Çoktan gitmişti. Belki de hayatıma girmiş ve girebilecek tek iyi şeyi de kendi ellerimle dışarı atıp iyice bir tekmelemiştim. Yaptığım hayvanlığı farkederek çadırdan fırladığımda onu bulamadım. Eşyalarını bile toplamadan kamp alanını terk etmişti. Yaşadığım şok bedenimi sarsarken kendimden geçmiştim. Her yerde deli gibi aradım onu. Ama yoktu. Yediğim bokla bir kez daha bir ateş böceğini suda boğmuştum. Bir kaç saat sonra kamp görevlilerini onun eşyalarını toplarken gördüm. Önemli birinin kızı olduğu için iletişim bilgileri kesinlikle ulaşılmazdı. Özellikle de benim gibi biri için. Son bir umut belki o bana ulaşır umuduyla bir kapıda adımı ve telefon numaramla birlikte beni aradığı takdirde her şeyi açıklayacağıma dair bir bot yazıp çantasına sıkıştırdım. Babasının eşyalarını toplamak için gönderdiği çalışanlardan birine çantadaki nottan ona bahsetmesini istedim. Ve birkaç gün sonra bana bir sesli mesaj gönderdi. Yaptığının çok yanlış olduğunu kız arkadaşımla arama girdiği için çok üzgün olduğunu söylüyordu. Bu iyiliği beni yine benden almıştı. Bunun için bile kendisini suçluyordu. Onun cümleleriyle yaptığı bu iğrenç hareketin ağırlığına daha fazla dayanamayarak kampı terk etmişti ve gerekirse Eylülle konuşmaya hazırdı. Mesajı tekrar benden özür dileyerek ve tek dileğinin ondan nefret etmem olduğunu belirterek bitirmişti. Mesajdan sonra ancak Eylülü düşünebilmiştim. Tüm bunlar olurken o aklımda bile değildi. Öyküyle bir cevap vermeden önce Eylülle konuşmalıydım. Direk eşyalarımı toparlayıp İstanbula geri döndüm. Döndüğüm gibi Eylülün evine gittim ve onu orda Görkemle öpüşürken buldum. Bu yaşadığım ihanetle gözlerime inanamazken en ağır darbe Eylülün beni görmesine rağmen hiçbir açıklama yapmadan öpüşmeye devam etmesiydi. Panik bile olmamıştı. Yaşadığım şokla evini terk ederken o gazla Öyküyü aradım ve 1 saat sonra ikimizinde bildiği bir kafe olan siestada buluşmak için sözleştik. Öykü zaten arkadaşlarıyla o taraflarda olduğunu ve ben ne zaman istersem gelebileceğini söylemişti. Buluştuğumuzda tekrar özür dileyerek söze girmeye çalışınca onu öperek susturdum. Yanakları anında pembeleşirken anlamaz bir iade takındı. Ona her şeyi açıkladım ve olan şeyin kesinlikle onun suçu olmadığını bol bol söyleyerek onu rahatlatmaya çalıştım. Konuşmanın sıkıcı tarafları geçince bana buradaki hayatından bahsetti. Arkadaşlarını anlattı ve yine kamptaki harika sohbetlerimizden birini gerçekleştirmiştik. Saat 11 e kadar oturmuştuk. Artık kalkmamız gerektiğini söyledim ister istemez. Babasının kuralcı bir adam olduğunu biliyordum. Benim yüzümden ona kızmasını istemezdim. Onu evine bırakırken bugünden çok keyif aldığını ve benimle tekrar görüşmek istediğini söyledi. Ben de zaten bu saatten sonra onu asla bırakmayacağımı söyleyerek onu şaşırtmak istedim. Bu söylediğime tatmin olmuşcasına gülümserken yanağıma bir öpücük kondurdu ve büyük bahçelerinde gözden kayboldu. Yazın son bir ayı neredeyse her gün görüşmüştük ve çok güzel zaman geçiriyorduk. Ve Öykü asla bana tüm o kızların sorduğu şimdi biz neyiz sorusunu hiç sormamıştı. Her neysek bu ona yetiyordu. Beni arkadaş gurubuyla tanıştırdı. Bana önce kendisini sonrada harika arkadaş gurubunu vermişti. Rüzgar Ece ve Masal. Rüzgar çok komik ve eğlenceli bir o kadar da çapkın bir çocuktu. Ama tüm o çapkınlıklara rağmen kalbinin sadece bir kızda olduğu belliydi. Eh bu kızda tabiki Eceydi. Ama kimse bunun garkında değildi sanırım. Bu yüzden en az Rüzgar kadar eğlenceli ve harika bir kız olan Eceyle her zaman bir mesafem olmuştu. Bir de Masal vardı. Sanırım benim en yakınım oydu. Ki zaten kendisi gurubun ele başıydı ve ben de dahil herkesin favorisiydi. Ama o bunların farkında bile değildi. Oldukça güzel ve doğal bir kızdı. Sonra ne olduysa birden daha mutsuz birine dönüştü. Saçlarını pembeye boyatmıştı ve artık eskisi kadar neşeyle bakmıyordu hayata. Onu üzen bir şeyler vardı ama bunu bilmememek beni üzüyordu. Artık tüm hayatım onlar olmuştu. Beni çok çabuk aralarına kabul etmişlerdi ve her şey harika gidiyordu. Adını bile duymak istemediğim eski kolejimden nakilimi İGK'ya aldırırkenki heyecanı daha önce hiç yaşamamıştım. Sonunda bir yere ait olabilirmişim gibi hissediyordum. Ta ki bugüne kadar.
Eylülle ve çocukları o günden beri hiç görmemiştim. Hepsinin Eylül ve Görkemin durumundan haberi varmış çünkü. Kendimi sadece sevgilimin ve çocukluk arkadaşımın değil tüm arkadaşlarımın ihanetine uğramış hissediyordum. Bir tek Deniz peşimi bırakmamıştı. O da Öykü gibiydi. Beni hep arayıp sormuştu. Ve onunla görüşmeye devam etmiştim. O da bizim gurubun başı sayılırdı. Eski gurubumun tabi. Biraz psikopat bir çocuktu. Ama söz konusu Devrim(max 3 kere gördüğüm kız arkadaşı) veya biz olunca gözü hiç bir şeyi görmezdi. Bize ailemizden çok sahip çıkardı. Belki de bu yüzden kimse onun sözünden çıkmazdı. Bu yüzden ipler onun elindeydi.
Gelelim bugüne arabamdan hışımla indiğim gibi okula daldım ve gürültüyü takip ettim. İkinci kata çıktığımda gördüğüm kargaşaya inanamadım. Kızların hepsi çığlık çığlığayadı. İnsanları yarıp olayın merkezine ilerlemeye çalışırken Ulaş ve Ereni sırt sırta vermiş yumruk savurup birbirlerini kollarken gördüm. Beni gördüklerine şaşırmış bir o kadar da sevinmişlerdi. Bana ihtiyaçları yokmuş gibiydiler. Deryayı bir sınıfta ölü çıkmışcasına ağlarken buldum. Direk birbirimize sarıldık ve lanet Denizin nerde olduğuyla ilgili söylendi durdu. Onu sakinleştirince ilerlemeye devam ettim. Barış ve Ege yi de beraber gördüm. Beni gördüklerine şaşırmamış gibiydiler. Bana biz hallederiz gibi bir işaret yapıp arkayı gösterdiler. Barış Görkem diye bağırıyordu. İlerledikçe çığlıklar ve uğultular artmıştı. Amk çocukları sanki savaş çıkarmışlardı tüm koridor ahiret yeri gibiydi. Görkemi Ata ve bi kaç piçin daha altında yumruklanırken gördüm. Kan beynime sıçradı ve koşarak Ata nı üstüne atlayıp onu yere düşürmeyi başarmıştım. Görkem anında yuvarlanıp kendini kurtarırken bana minnettar bir bakış attı ve onu yumruklayanlara saldırdı. Görkem iyi bir dövüşçüydü. Beraber bir çok sokak dövüşüne karılmıştık. İkimizde bu konuda ustaydık. Kısa sürede etraftakileri yere serdik ama gelmeye devam ediyordu it oğlu itler. Onu da tutup anında Deryayı gördüğüm sınıfa ilerlerken aniden aklına bir şey gelmiş gibi durdu ve "bu piçler Eylülü sıkıştırmış olmasın. Onu gördün mü?" dedi. Hayır anlamında kafamı salladığım gibi koşarak geri döndük. Eylül de ufak tefek olmasına rağmen kendine ezdirecek bir kız değildi. Tam da tahmin ettiğim gibi tuvalette onu sıkıştırmaya gelmiş iki kızla da ayrı ayrı mücadele ediyordu. Beni görünce gözleri sevinç ve minnetle ışıldadı. Hala hatırladığım gibi çok güzeldi. Ona özlemele dolu bakışlarımı kızın birinin üstüne atlamasıyla sona erdirdim. Kız onu düşürmüştü ve saçına yapışmıştı. Görkem kızı uzaklaştırırken ben de Eylülü kucaklayıp koridora çıkarmıştım. Görkem de bize katılınca Eylül hala bana bir şeyler ispatlamak istercesine Görkemin eline yapıştı. Ama umursamadım. Üçünüzde koşarak ilerlerken onlara Barışları bulup çıkmalarını söyledim. Ben de Derya yı sınıftan güvenle çıkarıp çıkışa koşmaya başladım. İkizler bizi kapıda bekliyordu. Arabama kadar koştuk ve üst üste bindiğimiz gibi sürdüm. Sahil kenarına gelince durdum ve arabadan indik. Herkes birbirinin suratına bakıp haykırırcasına kahkaha atarken hepsi üstüme atladı ve kocaman sarıldık. Onları özlemiştim. Ama bu bir şeyi değiştirmezdi bana ihanet etmişlerdi. Hepsiyle bu samimi özlem dermenin aksine resmi bir şekilde vedalaştım ve gitmem gerektiğini söyleyerek yanlarından ayrıldım.Bu yazdığım ennn uzun bölümdü eh 10. Bölümün şerefine diyelim o zaman. Bazı şeyler gizemini korusa da çoğu şeyin açıklığa kavuştuğunu düşünüyorum. Ve artık Uzayı daha iyi anladığımızı umuyorum. Umarım emeklerimi karşılıksız bırakmaz ve yorumda bulunursunuz hepinizi seviyorum.
KumsalSaydam
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UÇURTMALAR
Teen FictionSex, money, feelings die.. Gerçekten de öyleydi. Ellerinde tüm imkanlar vardı ve duygusuzca amaçsızca sadece eğlence için yaşıyorlardı. Aslında bu hepsinin numaradan yaşadığı yalan hayatlarıydı. Gerçek olan herkesten sakladıkları duygusuz olmadıklar...