Sonunda bee dediğinizi duyar gibiyim. Gerçekten de sonunda Masal ın ağızından bir bölüm.
Bu arada bölüm şarkısı;Dear Society- Madison Beer
Masal'dan
"Çünkü ondan hoşlanıyorsun!?"
Bu cümle hala kafamda yankılanıyordu. Saat 03.41'di ve ben hala Öykünün bu cümlesini düşünüyordum. Gerçekten öyle miydi? Ondan hoşlanıyor muydum?
Bilmiyorum. Bunun cevabı kocaman bir bilmiyorum'du cidden.
Öykü bunu söylediğinde aval aval suratına bakmıştım. Sonra
"Biliyordum. İnkar etmedin. Biliyordum"
Dedi ve ellerini çırparak sınıftan çıktı. Uzay ikinci derse gelmedi ama bir sonraki teneffüste bir kutu brownieyle gelince onu affettim. Sürekli Ece hakkında konuşup barışmamız için baskı yaptı ama ilk adımı atmadım. Zaten Ecenin de çok niyeti yok gibiydi. Rüzgarına kavuşmuştu ve eskisi gibi bütün gün beraber takıldılar. Ben bütün gün sınıftan çıkmadım beni ne kadar zorlasalarda çok yorgun olduğumu söyleyip yemekhaneye bile inmedim. Öykü arada yanımıza geldi ve bana yine imalarda bulundu ama onu sallamadığımı anlayınca konuyu değiştirdi. Bütün gün Deniz i düşündüm. Onu görmeyi gerçekten çok istiyordum. Bana bulaşsın laf atsın istiyordum. Ama bunun sebebi hoşlantı mı yoksa kafamı dağıtmak için beynimin oynadığı bir oyun mu karar veremiyorum. Bu sebeple onu görmemek için oldukça çabaladım. Tuvalete giderken bile temkinli davranıyordum. Ama ölesiye merak ediyordum. Niye gelmediğini, neden bu kadar yorgun olduğunu. Acaba gerçekten de Devrimle ayrılmışlar mıydı? Ama bu neredeyse imkansızdı çünkü cidden her şey harika gibi görünüyordu.
Ama farkettim ki dışardan ben de gayet mutlu görünüyordum. Gerçeği hiç kimse bilmiyordu. Hepimiz kendimize inşa ettiğimiz duvarların ardında yaşıyorduk aslında. Hepimizin sırları vardı. Rüzgar ın Ece ye olan aşkı, benim hastalığım, Uzayın ailesiyle olan problemi -hiç bir zaman öğrenememiştik ama problem büyüktü ki onlardan ayrı bir ülkede tek başına yaşıyordu.- Eminim ki Öykü ve Ecenin de bilmediğim sorunları vardı. Çünkü dışarıya ne kadar pozitifsek içimizde de o kadar acı çekiyorduk. Kendimize çizdiğimiz sınırdaki hayatı yaşıyor bize verilen rolleri oynuyorduk. Hepimiz kendi yalan hayatlarımızın baş rolüydük işte. Sadece bir avuç liseliydik ancak hayat acı yönünü bize erken göstermişti.
Acaba Deniz in sorunu neydi? Onu mutsuz eden şeyi yok etmek istedim bir an. Onu daha bu hafta tanımıştım ama hemen kanım ısınmıştı işte. İki gün o yokken merak etmiştim onu. Akşamki partiye gitmemin tek sebebi gelebilme ihtimali olmasıydı. Belki onu görürüm diye gitmiştim. Atışmalarımızı özlemiştim. İmalı konuşmalarını özlemiştim. Psikopat sırıtışını ve ışıldayan gözlerini özlemiştim. Kısacası özlemiştim işte onu. Sadece görmek istiyordum. Ve emin oldum. Ondan feci derecede hoşlanıyordum. Saçma gelebilir daha yeni tanıştık sonuçta. Hatta tanışmış bile sayılmayız ama içimden bir his sanki onu hep tanıyormuşum gibi. Hissettiklerini ve acılarını anlıyormuşum gibi. Ama onun bir sevgilisi var. Ve benim de hayatım pahasına herkesten sakladığım bir sırrım var. Bu asla gerçekleşmeyecek bir hayal ve rafa kaldırılmak üzere hazırlanıyor. Bu saçmalığa bir son vermek için ondan uzaklaşmalıyım. Evet belki ondan ve duygularımdan kaçmam doğru değil ama üzülmemenin tek yolu bu. Bunun sonu güzel bitemez.Sex, money, feelings die
Baby dont you cry...
En sevdiğim şarkıda kendime gelmeye çalışırken sabah olduğunu anladım. Haftasonları da alarm kuruyordum çünkü mutant uykum tüm günümü ele geçirebilirdi ve böyle bir şeyi istemezdim. Zaten iki günlük tatilim var ve bu gerçekten kötü olurdu. Kahvaltıya indiğimde babamı mutfakta omlet yaparken buldum. Annem hala uyuyor olmalıydı. Ben de babama bir günaydın öpücüğü verip portakal sıkmaya koyuldum. Annemde kalkıp bize katıldığında tüm ekip hazırdık. Beni gerçek mutlu eden nadide şeylerden biri buydu işte beraber ve huzurlu olmamız.
Kahvaltı ederken annem ciddileşti ve konuya gergin ama hızlı bir şekilde girdi;
"Masal biliyorum bu dönem seninle fazla ilgilenemedik ve bunun için üzgünüz. Ve ben de düşündüm ki belki bir süre babanın yanına amerikaya gidip onunla kalmak ve buradan uzaklaşmak istersin ha?"
Dediğine biraz şaşırdım açıkcası ama belli etmeyip umursamazlığa geri döndüm bunu neden yaptığını biliyordum.
"Hayır böyle iyi"diyerek portakal suyumu içmeye devam ettim. Ancak babamın da lafa girmesiyle bu konuyu uzun bir süredir düşündüklerini farkettim.
"Masalcım belki uzaklaşmak sana daha iyi gelir. Her şey yolundaymış gibi yapmak zorunda değilsin. Arkadaşlarına bir şey söylememe kararını anlayışla karşılıyoruz ancak bu peruk fikri gibi şeylere daha fazla devam edemezsin. Bunun senin günden güne yok ettiğinin farkında değil misin?"
Umursamaz davranmalıydım
"Öyle miymiş?"
"Zevzekliği kes Masal! Ciddi olmaya çalışıyoruz." annemin bağırışının ortalığı gerdiğini hissettim. Babam daha sakin gibiydi. Ve beklenen hamle geldi
"Öyle tabi. Hem ayrıca amerikada daha iyi imkanlarla tedavine devam edemezsin. Sonuçta türkiyede her şey sınırlı ve biz senin için en iyisini istiyoruz."
"Hayır baba! Henüz babamla konuşmaya hazır değilim!"
"Tamam canım. Üzülmeni istemiyoruz. Sadece seni çok seviyoruz ve annenin de benim de tek istediğimiz senin için en iyi olan. Bunu bil ve buna güven yeter. Bu konuyu daha sonra konuşabiliriz." Dedi almıma bir öpücük kondururken. Sonra annemde onunla birlikte masadan kalktı ve onu yolcu etti. Yanıma döndüğünde
"Seninle tartışmak istemediğim için şimdilik bu konu kapandı. Ama bundan kaçamazsın! Şimdi; bugün bir kaç arkadaşımla alışverişe çıkacağım bana katılmak ister misin? Belki sonra beraber yemek yeriz?"
"Hayır sanmıyorum. Bugün tembellik yapmayı planladım aslında."
"Peki canım ısrar etmiyorum. Kızları çağır istersen beraber takılırsınız?"
"Eceyle küsüz. Öykü de Uzayladır."
"Hmm bir problem olduğu anlaşılıyordu zaten. Neyse o zaman dışarı çıkmak istersen bana haber ver ve yemek için de bir şeyler sipariş edersin ama sakın yemeği unutma anlaştık mı?"dedi odasına giderken. Bu kadar çok cümleyi bu hızla kurması beni şok ediyordu doğrusu.
"Anlaştııık. Sen keyfine bak" dedim ve odama koştum. Belki de bugün yalnız kalmak için iyi bir fırsattı ve uçurtma uçurmaya çıkıp kafamı boşaltabilirdim.
Macbookumu alıp oturduğumda geçen geceden açık kalan instagramda Deniz in profilindeydim. Yine biraz orada gezindim ve Devrim le olan ilişkisine hayranlıkla baktım. Ama dikkatimi çeken şey çocuklarla birlikte fotoğrafları yoktu hiç. Beraber takılmıyorlardı anlaşılan. Gerçi Uzay Görkem ve Eylül aşk üçgeninden sonra belki de bu doğru bir karardı.
Ardından bugün uçurtma uçurabileceğim bir yer var mı diye araştırmaya başladım. Uygun bir yer bulduktan sonra duşa girdim ve derim acıyana kadar kendimi keseledim. Yanlış bir şey yaptığımı düşündüğümde hep kendime böyle acı çektiridim. Deniz. O benim için yanlıştı ve bunu biliyordum. Ondan uzak durmalıydım. Gerekirse acı çekmeliydim.
Duştan çıkınca saçımı kuruttum ve masama ilerleyip amazondan üç ay önce sipariş ettiğim peruğun kutusunu parçalamaya başladım. Onu da takıp iyice yerleştirdim. Sonra babamın dedikleri geldi aklıma. Gerçekten buna ne kadar devam edebilirdim ki. Hem artık saçlarım uzamaya da başlamıştı. Belki de yeni bir marjinal karar alıp kestirdiğime inandırabilirdim herkesi. Evet belki değil kesinlikle böyle olamlıydı. Hastalığımı saklayabilirdim ama kendimi asla! Artık eski Masal olup kendime gelme zamanıydı. Saçımı şekillendirdim ve kırmızı fularımı kafama bant yapıp taktım. Ardından siyah yarım spor taytımı giydim ve üzerime de kolsuz ama kapüşonlu yine siyah kalçamı kapatan bir sewatshirt giydim. Siyah spor ayakkabılarımı da giydiğimde hazırdım. Nike küçük sort çantamı da hazırlayıp aşağı indim ve çağırdığım taksinin gelmesini bekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UÇURTMALAR
Teen FictionSex, money, feelings die.. Gerçekten de öyleydi. Ellerinde tüm imkanlar vardı ve duygusuzca amaçsızca sadece eğlence için yaşıyorlardı. Aslında bu hepsinin numaradan yaşadığı yalan hayatlarıydı. Gerçek olan herkesten sakladıkları duygusuz olmadıklar...