Bölüm 19

7 1 0
                                    

En sevdiği renk mor olan kadın
En sevdiği kelime asi
En sevdiği oyun incitmek beni
Hıncı çocukluktan kalma yara izi
...
Tanrıya sığınan kız çocuğu geceleri
İsyankar gündüzleri
...
İpleri dolaşmış uçurtmalar misali
Ne beraber uçabildik boşverip şu dünyayı
Ne gidebildik kendi yolumuza
Rüzgarda savruk başına buyruk
Senle ben
...

Bu hikayeyi bu şarkıyı dinlerken kurguladım. Aslında içinde çokça ben çokça teoman barındıran bir hikaye. Rüzgar adını burdan alıyor. Kitap adını burdan alıyor. Masalın çocuksu ve asi kişiliği mor pembe saçları bu şarkıdan geliyor. Yalnızken bir kız çocuğu dışardayken de asi olan biz çok güçlü Kızlar için var aslında bu hikaye. Bu hikayeyi hepimize armağan ediyorum.

Son bölümden hatırlatma:
Öykünün gözleri yine arkada bir yere takıldı.

"Ne oldu yine kimi kesiyorsun?"

"Sanırım Ulaş'ı gördüm. Yalnız ve birini bekliyor. Allaaah şimdi dedikoduya gel. Kim bilir kimi düşürdü!"

"Ayy nerde nerde??"

Arkamı döndüğümde Ulaş'ın sanki saklanmak istermiş gibi en köşe masaya oturduğunu gördüm.

"Baksana aslında hiçte bir kızı bekliyormuş gibi durmuyor. Bence başka bir işi var ve oldukça gizli görünüyor."

Öykü kaşlarını çattı ve düşünceli bir şekilde;

"Hmm olabilir. Belki özel bir iştir. Ya daa çok tanıdık ve herkesin elinden geçmiş biridir ve onunla beraber görünmek istemiyordur ha?"
Dedi ve çarpık bir sırıtış gönderdi.

Ulaşı rahat bırakmaya karar vererek önümüze döndük ve Meriç'ten Deniz'den ve Uzay'ın iflah olmaz cinselliğinden konuştuk. Öykü'yü oldukça yoruyordu ama o da bundan şikayetçi değil gibiydi. İlişkilerindeki her şey yerli yerinde gibi görünüyordu. Bu beni çok mutlu etti. Sanırım hayatlarımız ve çarpık ilişkilerimiz biraz biraz düzelmeye başlamıştı. O an aklıma Ece geldi. Acaba onu aramalı mıydım? Ya da Rüzgarı? Cumadan beri ikisiyle konuşmamıştım. Ece den de bir adım gelmemişti zaten. Ama Rüzgarın kavgamızdan haberi olduğuna emindim. Yine de beni aramamasına biraz bozulmuştum.

Garson kahvelerimizi tazelerken Öykünün irice açılmış şok içerisindeki gözleriyle tekrar arkama döndüm ve Uzay'ın gelip Ulaşın masasına oturduğunu gördüm. El sıkıştılar ve Ulaş iyice etrafı kolladıktan sonra Uzaya bir paket verdi.
Öykünün fısıldayışını duydum;

"Burada ne sikim dönüyor böyle!?"


"Öykü...Öykü! Sakin ol. Masalarına dalamazsın. Akıllı davran da neler döndüğünü anlayabilelim!"

"Evet doğru. Sanırım haklısın. Ama bu ne şimdi!? Yani bu ne bu!!?"

"Canım biraz sakin ol. Mutlaka bi açıklaması vardır. Dikkat çekmemeye çalışalım. Uzay bizi farkederse daha da temkinli davranır. Zaten ne yaptıkları anlaşılmıyor baksana."

"Masal ben dayanamıycam sanırım çok merak ettim. Ne bar o pakette acaba?"

Sessizlik. Açıkcası olanlara ben de anlam veremiyordum. Başımıza gelecekleri asla tahmin edemezdim zaten. Hayatımız değişeceği o günün bu gün olduğunu....

2 hafta sonra

Göz kapaklarıma vuran gün ışığı kolumdaki acıyla birleşip beni uyanmaya zorladığında elimde bi ağırlık hissettim. Gözümü açıp baktığımda Meriç in damarlı güzel ellerinin benim küçük ve güçsüz elimi sardığını gördüm. O da benim gibi uyuyakalmıştı. Yaşadığımız son iki hafta boyunca beni hiç yalnız bırakmadığı gibi bir de benimle beş gündür kemoterapiye gelmek onu yorgun düşürmüş olmalıydı. Kıpırdandığımı hissedip gözlerini açtı. Bana masum bakışlarla mükemmel bir gülümseme gönderip tekrar uykuya daldı. Kemo beni yorgun düşürdüğü kadar Meriç i de etkiliyordu. Özellikle de psikolojik olarak. Ona bunu istemediğimi beni rahat bırakmasını asabice söylediğim halde inatla buradaydı. Ve bu bana her şeyden iyi geliyordu. Annem ve babam durumu başka doktorlarla görüşmek üzere babamın yanına Amerikaya gitmişti. Ve hastalığımı da Rüzgardan başka bilen olmadığı için (ki o da Ece ye olan karşılıksız aşkından kendini alkole vurmuştu ve bunu farkeden babasının  ev hapsine yakalanmıştı.) sadece Meriçim vardı. Son bir haftada iyileşmekte olan kanserim stres dolayısıyla tetiklenmiş ve tekrar baş kaldırmıştı bunu farketmemiz kovalamaca sırasında düşüp bayılmamla olmuştu. Bu bayılma bi yandan hayatımızı kurtarsa da bi yandan bütün hayatımızın seyrini değiştirmişti. Beni ,Meriç'i ve Öykü yü hastaneye Uzayı ve Ulaşı da gözaltına gönderen bu haftada Ece Denizlerin grupla seferber olmuş bizi kurtarmaya çalışıyordu.
Babasının avukat ordusu Uzay ve Ulaş için çabalarken Öykünün sinir krizleri dur durak bilmiyordu. Bense kriz anlarında burda yatıp günden güne beni güçsüzleştiren kemoterapi salonunda Meriç in elini sımsıkı tutuyordum.

Meriç'ten

Avucumun içindeki cansız hareketle gözlerimi açtım. Minnettar bi şekilde bana bakıyordu. Yeni uyanmış olmalıydı. Kemoterapinin ona ne kadar zarar verdiğini düşünmeden edemedim. İki hafta önce uçurtma tepesindeki ilk karşılaşmamızdaki canlı hali git gide solmuştu. Gözleri morarmış yanakları çökmüştü. Zaten zayıf olan bedeni neredeyse kemiklerine yapışacak haldeydi. Bu duruma katlanamayan Sevda Teyze öz babası Alex i getirmek için Amerikaya gitmişti ve Masal ı da bana emanet etmişti. Zaten etmese de onu bu halde bırakmazdım. Durumun ne kadar içler acısı olduğunu Masaldan saklamaya çalışıyordum ama başarılımıydım bilmiyorum. Ona bir gülümseme gönderip gözlerimi kapatarak düşünmeye devam ettim.
Rüzgar denen çocuk Uzay için gizlice aralarına sızdığı çetenin içinde bizle iletişime geçemiyordu. Muhtemelen çetenin yakınında olduğu her an hayati tehlikesi vardı. Ama Uzay için bunu yapmaktan asla gocunmuyordu. Öykü ise Ece nin babasıyla ortak bi savunma hazırlamak için çalışıyordu. Kendini kütüphaneye kapatmış eski kayıtları kurcalıyordu bir şey bulma umuduyla. Uzay ve Ulaş la görüşme iznimiz yoktu. Öyküyü ilk tanıdığım günkü halinden yola çıksam Uzay ı göremediği bu sürede kafayı yiyeceğini düşünürdüm çünkü bizi bu duruma düşüren biraz da oydu. Ancak o beni şaşırtmış ve hepimizden güçlü bir duruş sergileyerek kendini çalışmaya vermişti. Ece ise Deniz ve çetesiyle sokakları arşınlıyordu. Gerektiği zaman satıcı gerektiği zaman müşteri gibi davranarak insanların nabzını tutuyordu.
Bense bu boka nasıl bulaştığımı bile bilmeden burdaydım işte. Evet daha önce bi kaç kez uyuşturucu kullanmıştım ama onlar partilerde verilen küçük haplardan ibaretti. Şimdiyse büyük bir çete savaşının ortasında suçlu konumundaydık.
Masalın tekrar kıpırdandığını hissettiğimde aklımdaki her şeyi bir kenara bırakıp enerjik bir biçimde gözlerimi açıp ayağa kalktım.

Masal'dan

Gözlerini tekrar kapattığında Meriç i izlemeye koyuldum. Son zamanlarda hep yanımda olan bu adam hakkında hiç bi şey bilmeden onu nasıl da hayatlarımızın ortasına soktuğumu düşündüm. O olmasaydı Uzay ve Ulaşı kafede gördüğümüz gün Öyküyü kaybedebilirdim. Ya da o olmasaydı kemoterapiyi reddederek kendimi kaybedebilirdim. Ama bana asla yalnız olmayacağımı hissettirdi. Bütün bunları atlattığımızda ne olacağını çok merak ediyordum.

İlacın bittiğini gördüğümde kıpırdandım. Meriç hemen anlamış olacak ki hiç bi şey demeden hızla gözlerini açtı ve kalkıp hemşire odasına doğru yola koyuldu. Bu süreç benim kadar onu da çökertmişti. Şekilli omuzları erimiş gibiydi. Sabah akşam bilgisayara bakmaktan gözleri kırmızı ve şişti. Bizim için bu kadar çabalamasına minnettardım.

UÇURTMALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin