Burada olmaktan, her seferinde aynı şeyi yaşamaktan çok bıkmıştım. Hiçbir zaman burada olmak istememiştim. Mecburdum. Kimse beni istemiyordu. Kimse beni istemezdi. 17 yaşına gelmiştim. Sonuna kadar burada kalacaktım. Sonra da dışarı atılacaktım. Evet, atılacağıma adım gibi eminim. Buradakiler de beni istemiyordu. Pek dost canlısı sayılmazdım ya da uslu biri.
"Atlantis, giyinmeni söylemiştim."
Dudaklarımı büzerek ayağa kalktım. Cordelia uzaklaşır uzaklaşmaz tekrar yatağa uzandım. Hiç gitmek istemiyordum. Yine istenmeyecektim zaten. Seçilen ben olmayacaktım. Cordelia, bir adamın geldiğini söylemişti.
Jake Gyllenhaal.
Soyadının nasıl okunduğundan emin değildim. Çok tuhaf olduğu kesindi. Benim yaşımda birini evlat edinecekti ve o kişi ben olmayacaktım. Zaten sadece 5 kişi vardı istenilen yaşta olan. Kesinlikle Lydia seçilecekti ve ben de iğrenç odaya geri dönecektim. Yavaş adımlarımla merdivenleri çıkıp yatağıma kendimi atacaktım.
"Atlantis!"
"Tamam, tamam!" Cordelia yine odamdaydı. Bu kadını hiç sevmiyordum. Beni bir an önce göndermek istiyordu. Emin ol Cordelia, ben de bir an önce gitmek isterdim. Bu iğrenç yerden çıkıp gerçekten nefes almak isterdim.
Yavaşça ayağa kalkıp dolabıma ilerledim. Zaten pek seçeneğim de yoktu. Siyah beyaz çizgili uzun kollumun üzerine siyah Guns n' Roses tişörtümü giydim. Altıma da siyah şortumu giyip ayaklarıma sarı Converse'lerimi geçirdim. Bağcıklarını bileğime bağlamayı daha çok seviyordum. Saçlarımı da rastgele bir at kuyruğu yapıp odadan çıktım. Yavaş adımlarla Cordelia'nın odasına ilerlemeye başladım.
Kapıyı öylesine açtığımda Cordelia'nın gözleri büyüdü. Karşısına dikilip ellerimi arkamda birleştirdim.
"Olmuş mu, Bayan Jackson?"
Üzerimi gösterdikten sonra bacaklarımı birleştirip durmaya devam ettim. Odanın köşesinde diğer kızlar vardı. Lydia bana iğrenerek bakarken ona gülümsedim.
"Bence olmuş gibi."
Arkamdan, tam kulağımın yanından gelen derin sesle duraksadım. Yüzümdeki gülümseme soldu. Bu ses o kadar güzel ve derindi ki karnım karıncalanmaya başladı. Sıcak nefesi boynuma ilerledi. Nefesini bile ayarlamış gibiydi. Her şeyi kontrol edebilirdi sanki. Yüzünü görmemiş olmama rağmen yutkundum. Sakalları yavaşça omzuma sürttü. Anında kendimi ileriye attım ve yavaşça arkamı döndüm. Bana gülümsüyordu. Giydiği takım elbisesinin kollarını yukarı kıvırmıştı. Gözleri o kadar maviydi ki. Ona bakmak nefes kesiciydi.
"Atlantis, yerine geç."
Derin bir nefes alıp Cordelia'ya döndüm. Kafasıyla diğer kızların yanını gösterdi. Kafamı sallayıp oraya gittim. Leyal'ın yanına geçtiğimde bana gülümsedi. Leyal iyi bir kızdı. Belki de o seçilirdi. Onun için bunu isterdim. Cidden de her şeyin en iyisini hakedecek birisiydi. Ben de ona gülümsedim. Ya da yanaklarımı sıktım desek daha doğru olurdu.
Bay Gyllenhaal'a döndüğümde dikkati bizde değildi. Odanın diğer köşesinde bir dolabı inceliyordu. Onu daha dikkatli incelemek istedim. En fazla 35 yaşında olabilirdi. 35 ona fazlaydı sanki. Kumraldı. Sakalları yüzünde mükemmel duruyordu. Bir insanın bu kadar mükemmel olması olası mıydı ki?
''Bay Gillenhaal, isterseniz sorularla başlayabilirsiniz.''
''Gyllenhaal. Gyllenhaal diye okunuyor.'' Bunu söyledikten sonra elindeki kitabı kapatıp yerine koydu. Cordelia'ya dönüp gülümsedi. Sonra bize döndü. Gözleri bende durunca gözlerimi kaçırdım. Cordelia'nın karşısına oturup yüzünü ellerinin arasına aldı. Derin bir nefesten sonra konuştu.
''Soru sormak... Gerekli olduğunu düşünmüyorum. Kararımı verdim.''
Ne kadardır buradaydı ki? Diğerleriyle konuşmuş muydu? Kafamı yere eğerek ayaklarıma baktım. Ayak uçlarımı birleştiriyordum veya topuklarımın üzerinde kalkıyordum. Gergin olunca yaptığım şeylerdendi. İlk defa bu kadar gerilmiştim. Kafamı yavaşça kaldırdığımda bana baktığını farkettim. Bana yavaşça gülümsedi. Ben de ona gülümsedim. Küçük bir gülümsemeydi. Ardından kafamı başka bir yere çevirdim. Ona uzun süre bakamıyordum nedense.
''Ama-''
''Kararımı verdim.'' Kararlı sesi Cordelia'yı durdurdu. Cordelia gülümseyerek masadaki kağıtlara uzandı.
''Pekala. Kızlar odalarınıza gidebilirsiniz.''
Tekrar kafamı salladım. Konuşamıyordum. En son ben çıkacaktım. Yanından geçerken elini önüme attı. Aniden karnıma dokunan eliyle uyuştuğumu hissettim. Dirseği bacaklarıma dokunduğu an yere düşebilirmiş gibi hissettim. Donakaldım. Ona dönüp yutkundum. O ise bana tekrar gülümsedi ve elini çekti. Sonra ise önüne döndü. Hızlı adımlarla odadan çıktım.
Tanrım!
Bu bana ilk defa oluyordu. İlk defa bu kadar güçsüz hissetmiştim. Birinin karşısında hiç böyle olmamıştım. Hiç konuşamamış, kendimden soğutacak iğrenç şakalar yapmamıştım. Yine de beni istemeyeceğinden emindim. O yüzden daha fazla orada durmama gerek yoktu. Kütüphaneye ilerledim. İçerde kimse yoktu. Kimsenin buraya gelmemesi çok güzeldi. Ve burada bu kadar kitabın olması. Çoğunu zaten okumuştum. Ama tekrardan okumak beni üzmüyordu. Sevdiğim kitapları sürekli okumak beni mutlu ediyordu. Kitapların arasından sevdiğim bir tane seçtim. En köşedeki masaya geçtim. Bir anda arkamdan gelen sesle sıçradım.
"Kitapları seviyorsun demek."
Kitaba o kadar dalmıştım ki geldiğini duymamıştım. Burada olduğumu birinden öğrenmiş olabilirdi. Herhangi biri benim burada olduğumu tahmin edebilirdi.
"E-evet."
Lanet olsun! Kekelemek istememiştim. Güçsüz görünmekten nefret ederdim. Acaba öyle mi görünmüştüm? Bir şey söylemeden gelip yanıma oturdu. Ona döndüğümde ellerini birleştirmiş camdan dışarı baktığını gördüm. Düşünceli duruyordu. Bacağı bacağıma dokunuyordu. Çeksem tuhaf olur muydu? Rahatsız olmamıştım ama tuhaf hissettirmişti. Ben bir şey demeden o bacağını kendisi çekti. Bu hareketi gülümsememe yol açtı.
"Evdeki kütüphanem daha büyük. Oraya da uğramalısın."
Ne?
Neden bahsediyordu ki? Onun evindeki kütüphaneye nasıl gidecektim?
"Anlamadım."
Hâlâ ona anlamaz gözlerle bakarken bana döndü. Yüzlerimiz yakındı. Yutkundum.
"Eşyalarını hazırla. Akşam olmadan gidelim, Atlantis."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
atlantis| gyllenhaal
Short StoryI can't save us my Atlantis, we fall ♤ Yaş farkı içerir. Rahatsız olacaklar lütfen okumasın, lütfen.