"Ben geldim." Kapıyı arkamdan kapattım ve içeri geçtim. Patricia mutfaktan koşarak yanıma geldi.
"Saatin kaç olduğundan haberin var mı?" Uzanıp pencereden dışarı baktım. Hava kararmıştı. Önüme dönüp omuzlarımı silkerek bir tahminde bulundum.
"Geç?"
"Ah, Tanrım! Saat akşamın 8'i, Atlantis. Sabahtan beri dışarıda ne yapıyorsun öyle?!" Çok korkmuş olmalıydı. Sesinden anlaşılıyordu. Beni daha önce bu kadar önemseyen kimse olmamıştı. Bu düşünce beni gülümsetti. Tabii bu gülümsemem uzun sürmedi. Salondan çıkan Bay Gyllenhaal ile yüzüm tekrardan eski soğukluğuna kavuştu. Ellerini cebine koyarak bana baktı. Konuşmadı, konuşmadım. Sadece bakıyordu. Ta ki soru sorana kadar.
"Neredeydin?"
"Dışarıda." Patricia yanımızdan ayrıldığında bana yaklaştı. Attığı her adımda geri gittim. Yakınımda olmasını istemiyordum. Sırtım kapıya değene kadar geri gittim. O durmadı. Aramızda çok kısa bir mesafe kalana kadar yaklaştı. Nefesini yüzümde hissettiğimde bakışlarımı aşağıya çevirdim. Titrek nefesimi dışarıya bıraktım.
"Neredeydin dedim?" Soruyu tekrarladığında kafamı kaldırdım. Gözlerinin içine bakarak konuştum.
"Dışarıda olduğumu söyledim." Kolunu yanımdan duvara yasladı. Hiçbir tepki vermedim. Yüzüm yine aynıydı. "Oyun oynamıyoruz, Atlantis."
"Oyun oynuyoruz dememiştim zaten," Biraz durup yüzüne yakınlaştım. "Bay Gyllenhaal." Ardından sıcak nefesimi yüzüne çarpıp kolunun altında geçtim ve odama ilerledim.
Odama.
2 hafta öncesine kadar bir evim bile yoktu. Şimdi ise üvey babam ile tartışıp kendi odama ilerliyordum. Hayat cidden tuhaftı. Odaya girip kapımı kapattım. Nedense çok yorgundum. Tüm gün Paige ile dolaşmıştım. Çok iyi bir kızdı ve bunu derken ciddiydim. Hiçbir kötü düşüncesi yoktu. Günün yarısını orada oturarak geçirmiştik. Sonrasında ise bana çevrede sevdiği birkaç yeri göstermişti ve istediğim zaman buraya gelebileceğimi hatta onu çağırmamı istemişti. Telefon numarasıni da vermişti. Telefonumu elime aldığımda Bay Gyllenhaal'dan gelen cevapsız aramaları gördüm. Görmezden gelerek Paige'i kaydettim ve onun da beni kaydetmesi için mesaj attım.
Gönderilen: Paige
Selam!Telefonu kapatıp dolabıma ilerledim. İçinden şort pijamamı aldım ve üzerime geçirdim. Çok yorgundum ve saatin erken olmasına rağmen uyumak istiyordum. Telefonumu yatağın hemen yanındaki komodine koyup yorganı boğazıma kadar çektim.
Ay ışığının gösterdiği kadarıyla odayı inceledim. Büyük bir pencereye sahip gri bir odaydı. İki kişilik yatak büyük odanın ortasındaydı. Hemen ayak ucunda 3 kapaklı bir dolap vardı. Yatağın sağ tarafında bir çalışma masası vardı. Pencerenin hemen önündeydi. Onu oraya ben çekmiştim. Bu sayede daha aydınlıkta otururum diye düşünmüştüm. Yatağın iki yanında küçük komodinler vardı. Sol tarafta banyoya açılan bir kapı ve yanında bir boy aynası vardı. Boy aynasının yanında ise takılar veya öylesine şeyler için olduğunu düşündüğüm küçük bir masa vardı.
Vay be! Bay Gyllenhaal her şeyi düşünmüştü.
Tanrı aşkına! Konu yine ona gelebilmişti. Her zaman ona geliyordu. Biraz uyumak bana yarayabilirdi. Öyle düşünüyordum en azından. Pencereye döndüm ve gözlerimi kapattım.
-
Gözlerim gelen sesle açıldı. Sesi duymazdan gelip gözlerimi bir daha kapatmıştım ki bu sefer daha büyük bir ses duyuldu. Bu sesle yorganı üzerimden çektim. Hava cidden soğumuştu ama görünürde bir hırka yoktu. Saate baktım. Gecenin 2'siydi. Bu saatte bu seste ne oluyordu?
Kapıyı açtım ve merdivenlere ilerledim. Bir kırılma sesi duyduğumda hemen yandaki vazoyu aldım. Pek bir işe yaramazdı ama en azında oyalardım. Merdivenleri yavaş ve temkinli adımlarla indim. Ses salondan geliyordu. Elimde vazoyla odaya girdiğimde derin bir nefes verdim. Sadece Bay Gyllenhaal'du. Vazoyu bırakarak ona seslendim.
"Bay Gyllenhaal?" Sert bakışları hemen beni buldu. "İyi misiniz?" Elini boşver anlamında salladı ama yerinde duramıyordu. Yanına gittim ve koluna girdim. İçki kokuyordu. Yüzümü buruşturdum çünkü deli gibi sarhoştu. Kolundan çekip elimi beline attım. Bir elini de omzumdan atarak tuttum. Çok ağırdı.
"Hadi, sizi odanıza götüreyim." Sessizce söylediğime kafasını salladı. Merdivenleri çıkarken onu 2 kez düşürme tehlikesiyle karşı karşıya gelmiştim ama sonunda başarmıştım. Yatağına uzandı.
"Pekala, iyi geceler." Ayağa kalktım. Tam kapı kolunu tutacaktım ki uykulu sesi beni durdurdu.
"Atlantis?" Ona döndüm.
"Evet?"
"Gel." Eliyle yatağın boş tarafını gösterdi. Tereddüt ettim ama ilerledim ve oturdum. "Burada kalır mısın?" Yutkundum. Kalmalı mıydım? Bu adam sabah kalbimi kıran adamdı. Beni anlamsız düşüncelere iten adamdı. Hayır demeliydim ve odama gitmeliydim.
Ama bunu yapmak yerine usulca kafamı salladım ve sırtımı ona dönerek yatağa uzandım. Üşüyordum. Elimi koluma sürterek kendimi ısıtmaya çalıştım. Bay Gyllenhaal'ı yatırırken yorganı açmayı unutmuştum ve çoktan üzerine yatmıştık.
"Üşüyor musun?" Bana yönelttiği soru yine uykulu sesi ile kulaklarıma doldu. Sessizce onayladım. Biraz hareketlendi. Sanırım yorganı açacaktı.
Beni sarmasını beklediğim şey yorgandı ama onun yerine beni saran şey Bay Gyllenhaal'un kolları oldu. Yutkunamadım veya nefes alamadım. Beni kendine daha çok çekti. Sırtım göğsüne değiyordu ve bir eli belimi sarmıştı. Çıplak bacaklarım bacaklarına dokunuyordu. Belimde olan eli pijamamım açık yerine denk gelmişti. Tenime dokunması beni huylandırsa da sesimi çıkarmadım. Çıkaramadım. Sıcak nefesini boynumda hissettim.
"Pekala, iyi geceler Atlantis."
Ah Tanrım! Bu halde nasıl uyuyabilirdim ki?
Nasıl feels geçirdim ama?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
atlantis| gyllenhaal
Short StoryI can't save us my Atlantis, we fall ♤ Yaş farkı içerir. Rahatsız olacaklar lütfen okumasın, lütfen.