"Ama o yönden bakarsan çok daha değişik bir şey oluyor. Bir anlamı bile yok ki!" Yüksek sesle güldüğümde Jake de bana eşlik etti. Arka bahçede çimenlere uzanmış bulutları izliyorduk. Evde ikimiz vardık sadece ve bu çok rahattı.
"Tavşan?"
"Yok, geyik!" Cevabıma kahkaha atarak tek dirseğinin üzerinde durdu ve bana bakmaya başladı. Kafamı çevirdiğinde gözleri parladı. O çok güzeldi. Başlı başına harikaydı. Ona bu kadar bağlanmış olmam beni çok korkutuyordu. İçimde bitmek bilmeyen bir korku hissi vardı ve beni yiyip bitiriyordu. Sanki bilmediğim bir şeyler vardı ama çabalamıyordum.
Şu kısacık zamanda neler neler değişmişti. Çok farklı bir insana dönüşmüştüm. Artık hayatından zevk almayan, mutsuz bir ergen değildim. Olgunlaşmış hissediyordum. Dünya benim etrafımda dönmüyordü ve dönmeyecekti de. Kabul etmem gereken şeyleri o kadar ertelemiştim ki kabul edince oluşan o hissi unutmuştum.
Mesela aşk gibi...
Kendimi aşık olabilecek, sevebilecek insanlar kefesine asla koymazdım. Soyutlanırdım, kaçardım. Ben o kız değildim çünkü. Aşık olmak benim için şu dünyada başınıza gelebilecek en kötü şeydi. Özlemek, sahiplenmek duygularından nefret ederdim. Şimdiyse...
Şimdiyse hepsine sahiptim. Hayat çok tuhaftı. İnsanlar değişebiliyordu. Kendini affedebiliyordu.
"Çok derin düşünüyorsun."
Ne ara yere indirdiğimi bilmediğim bakışlarımı tekrar gözlerine çıkardım. Bana çok güzel bakıyordu.
"Bir an dalmışım öyle."
"Ya?" İnanmayan gözleri ve sesiyle yutkundum. Bir şey olduğunu düşünüyordu. "Evet, dalmışım."
''Ne düşünüyordun bakalım anlat?" Tekrar yere uzandı ve beni üzerine çekti. Vücudumun yarısı onun üzerindeydi. Ellerimi boğazına koydum. O ise ellerini kalçalarıma yerleştirdi.
"Okul ne zaman başlayacaktı?"
"Haftaya." Ofladığımda kaşlarını çattı. "Ne o? Başlamadan sıkıldın mı?" Benimle alay mı ediyordu o?
"Yaa, evet. Çok sıkıldım." Bunu derken ellerimi boğazında biraz sıktım. Onun elleri ise hemen kalçalarımı sıkmaya başladı. Göğüslerimi ona sürterek daha rahat bir pozisyon bulmaya çalıştım. Tek bacağımı bacağının üstünde atıp dizimi kasıklarına getirdim. Hafifçe dokundum.
"Demek... sıkıldın, ha?"
"Çok!" Fısıldayarak söylediğim şeyle bir eli saçlarıma gitti ve kavradı. Diğer eli tam olarak kalçalarımı ayıran yerdeydi ve bu benim için biraz zordu.
Bulunduğum yerden kalktım. O hâlâ uzanırken kafasının üzerinde ayakta durarak eteğimi düzelttim. Onunla oynamayı çok seviyordum. Biraz ilerledim ve tam olarak bacaklarını açtığı araya oturdum. Ellerimi dizlerine koyarak daha rahat bir pozisyon bulmak adına kalçamı hareket ettirmeye başladım. O sırada o da oturma pozisyonuna gelmişti.
"Çimenler biraz... rahatsız ediyor da." Son kelimeleri fısıltıyla söylediğimde derin bir nefes aldı. Bu hareketine güldüğümde aniden sırtını sırtıma yasladı ve elini boğazıma doladı. Kafamı ona çevirmişti. (Y/N gif bulamadim :( )
"Rahatsız eden başka bir şey daha var sanki?" Kulağıma fısıldadığı şeyle kendimi ona ittim. İnlediğinde gülümsedim ve kendimi ondan kurtardım.
"Gitmem lazım. Paige'le buluşacağım. Ben kaçtım!" Koşarken arkamdan ona bağırdım. Kaç bakalım dediğini duyar gibi oldum ama ben çokktan gitmiştim bile.
uuu selam, nasılsınız? nasıl gidiyor?
ya çok bölüm atamıyorum farkındayım ama sizin yorumlarınız beni o kadar mutlu ediyor ki inanamazsınız. cidden yazdıklarını okumak beni çok mutlu ediyor. her girdigimde kim ne yazmış diye bakıyorum mutlu oluyorum, keyifleniyorum, gülüyorum ki özellikle cok güldürüyorsunuz beni.
ben size teşekkür etmek istiyorum. evet bu kitabı yazıyorum ama devam etme nedenlerim sizlersiniz. öyle ki bu sıkışık zamanımda sürekli yazmak istiyorum. üzgünüm, olmuyor... bana verdiginiz bu ilgi ve sevgi için cok tesekkür ederim. unutamayacagım seyler kazandırıyorsunuz bana. hepinize ayrı ayrı tesekkür ediyorum.
sizi cok seviyorum.
-yazarınız❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
atlantis| gyllenhaal
Short StoryI can't save us my Atlantis, we fall ♤ Yaş farkı içerir. Rahatsız olacaklar lütfen okumasın, lütfen.