3

17.5K 346 78
                                    

Gelen ışıkla gözlerimi açmak zorunda kaldım. Birkaç kez kırptığım gözlerim güneşe katlanamıyordu. Yatağımda diğer tarafa döndüm. Yatak... Rahattı. Neler olduğu aklıma yavaş yavaş gelirken bir anda doğruldum yatakta. Gri tonların olduğu bir odadaydım. Beyaz bir yatak. Yeşil ve kırmızı yastıklar. Uyumsuzluğa gülümsedim. Çok güzel görünüyordu. Büyük siyah bir dolap vardı. Onun hemen yanında da çok güzel bir masa. Oda çok güzeldi. Kimin olduğunu merak ettim.

Ayağa kalktım. Dün giydiğim kıyafetlerleydim. Ayakkabımı aradım. Yatağın ucuna koyulmuşlardı. Beni buraya kim getirmişti ki? Çantam da ayakkabımın yanındaydı. Çantamdan kırmızı bir çorap çıkarıp giydim. Üzerine dün giydiğim sarı Converse'lerimi giydim. Yine gülümsedim. Uyumsuzluğu severdim.Üzerimdekileri çıkarmadım. Çantamı aynı yerinde bırakıp kapıya ilerledim. Odadan çıktığımda güzel bir koku beni karşıladı. Rahat bir kokuydu. Sesler geliyordu. Anlamak için duraksadım. Aşağıdan geliyordu. Yavaşça ve tedbirli adımlarla merdivenlerden indim. Ev cidden çok büyüktü. Bana göre yani. Mutfak olduğunu düşündüğüm yere girdim. Bir kadın yemek yapıyordu. Bu kadar ses nasıl çıkmıştı ki? Kapının yanından ona bakıyordum. Mutfakta gri renk hakimdi. Çok güzeldi. O sırada kadın bana döndü. Gülümseyerek yanıma yaklaştı.

"Ah, günaydın. Kusura bakma biraz ses yaptıysam."

Sorun değil anlamında kafamı salladım. Yüz ifadem düzdü. "Bay Gyllenhaal'un işe gitmesi gerekiyordu. Sen de ne çok uyudun ya." Bir kahkha attı. Yüksek sesle yüzümü buruşturdum. "Çok geç kalmazmış. Odana yerleşmeni söyledi. Gelince konuşurmuşsunuz. Ha, bir de istediğin bir şey var mi?"

Boğazımı temizleyerek kısık sesle konuştum. "Lavabo?"

"Ne?" Üzerine kusmuşum gibi bana bakıyordu. "Lavabo. Lavaboya gitmek istiyorum?"

"Ha, evet. Tamam. Üst katta soldan ikinci kapı. Ama istersen odandakini de kullanabilirsin. Uyandığın oda."

O oda benim miydi?

"Odam?"

"Evet, odan. Hadi bakalım."

Kalçama vurup işine döndü. Kalçama vurup... Niye kalçama dokundu? Dudaklarımı büzerek geldiğim yoldan geri döndüm. Artık bu evde yaşayacaktım. Odadakine gitmek yerine diğerine gittim. Burası bir tuvalete göre büyüktü. Ama sadeydi. Yüzümü yıkayıp kendime geldim. Ardından işlerimi hallettim ve çıktım. Odaya gitmek istemiyordum aksi halde sıkılırdım. Ben de yeniden mutfağa gitme kararı aldım. Yerleştirecek hiçbir şeyim yoktu zaten. Evi bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyordum.

Mutfağa girip yemek yapan kadından çokta uzak olmayan bir yere oturdum. Dirseğimi tezgaha koyup kafamı elime yasladım. Kadını izlemeye başladım. Biber kesiyordu. Bunu nasıl yemeğe dönüştürebiliyordu?

"Yemek yapmayı nasıl öğrendiniz?"

Bir anda sorduğum soruyla yerinde sıçradı. Kendimi tutamayarak kahkaha attım. O da bana güldü. Ardından elindekine devam ederek sorumu cevapladı.

"Ben çok küçükken annemin yanında dururdum hep. Yanından ayrılmazdım. O bir evde aşçıydı. Babam da bahçıvandı. Bay Gyllenhaal'ların evinde. Onu ben büyüttüm bir nevi. Annesi onun doğumundan sonra ölünce babası evlenmedi. Ablası vardı. Ben de o sırada annemden öğrendim. Hem onunla oynardım hem de öğrenirdim."

Annesi yoktu. Ablası vardı.

"Şey, siz de isterseniz tabii. Uhm... Bay Gyllenhaal hakkında bir şeyler anlatır mısınız?"

Öğrenmek istemiştim. Onu merak ediyordum. Biraz öğrenmemde sakınca olmazdı.

"Elbette, elbette anlatırım canım."

Çok sıcakkanlı birisi olması gülümsememi genişletti. Hiç böyle biriyle tanışmamıştım. Ayağa kalkıp yanına gittim ve elindekini alıp tencereye koydum. Tahminime göre bunu yapacaktı. Yardım ederken öğrenebilirdim de.

"Jake'in annesi çok güzel bir kadındı. Çok sevecendi. Babası da öyleydi. Jake annesini hiç görmedi. Ablası, annem ve benim yanımda büyüdü. Babası ile arası hiç iyi olmadı. Şunu uzatabilir misin?"

Gösterdiği şeye döndüm. Ona uzatıp tekrar yanında dikilmeye devam ettim.

"Jake, neşeli bir çocuktu. Üniversitesini başka bir yerde okudu. Orada bir kızla tanışmıştı. Kız o kadar güzeldi ki. Kahverengi gözleri ve kumral saçları vardı. Senin gibi. Çok benziyorsunuz hatta." Bir süre durup beni inceledi. Sonrasında devam etti. "Ama Jake'in sevgisi ona yetmedi. Başkası ile evlendi ve çocuğu oldu. Sonrasında ise..." Gözleri bir yere takıldı. Sustu.

"Sonrasında ne oldu?"

"Önemli değil, canım. Jake ise kendini işe verdi. Şimdi de sen buradasın."

"Normal bir hayatmış açıkçası."

"Ne olmasını isterdin?"

Arkamdan gelen sesle yerimde zıpladım. Gözlerimi kapatıp yüzümü buruşturdum. Yakalanmıştım. Güldüm ve arkamı döndüm.

"Bilmem. Bir aksiyon filmi oyuncusu olabilirdin mesela. Ya da bir katil falan."

Son cümlemden sonra gülen yüzü düştü ve bakışları sertleşti. Çok sinirlenmişti. Kötü bir şey dememiştim ki. Katillerden hoşlanmıyordu sanırım. Ah tam bir salaktım! Kim hoşlanırdı ki?

"Kusura bakma." Yumuşak sesimle yüzündeki sertlik gitti. Bana yaklaşınca yutkundum. Dibimde durdu ve bana bakmaya devam etti. Nefesim kesilmişti. Bana eğildiğinde gözlerim açıldı. Yüzümün yanından kafasını uzattı ve arkadan bir şey aldı. Nefesi boynuma vurduğunda bir elimi göğsüne koydum. Bunu neden yapmıştım bilmiyordum. O ise geri çekildi. Elindeki bardakla bana bakıp sürahiye uzandı. Bakışlarını benden çekerek suyunu içti. Tekrardan yutkundum. Mutfaktaki kadın bize bakmıyordu. Onun adını bilmiyordum.

"Uhm... Şey, adınızı bilmiyorum?"

Kadına sorduğum soruyla bana döndü. Gülümseyerek yanıtladı beni.

"Patricia. Adım Patricia, canım." Gülümseyerek kafamı salladım.

"Evi gezmediğini varsayıyorum?"

Bay Gyllenhaal'a döndüm ve kafamı salladım.

"Gel o zaman."

Peşinden küçük bir ördek yavrusu gibi gittim. Yavaşça gülümsediğimde bana döndü. Yüzümü aniden ciddileştirdim. O ise önüne döndü.

"Burası kütüphane. Seveceğini düşünüyorum."

Kocaman bir odaya adım attım. O kadar çok kitap vardı ki ağzım kendiliğinden açıldı. Buraya bayılmıştım. Odanın kokusu beni büyülerken gözlerimi kapatıp biraz kokuyu içime çektim. O sırada boynumda nefes hissettim.

Hadi ama! Bunu sürekli yapmak zorunda mıydı?

"Beğendin mi?"

Ani bir hareketle ona döndüm ve gülerek kafamı salladım. Çok yakınımdaydı. Ona teşekkür etmek istiyordum ama kuru bir teşekkürle olmazdı. Bu yüzden kollarımı açarak parmak uçlarımda kalktım. Boynuna kollarımı dolayıp kafamı omzuna koydum.

"Teşekkür ederim, Bay Gyllenhaal."

Ellerini belimde hissettim. Beni sıkıca sardı. Ardından derin bir nefes aldı. Saçlarımı mı koklamıştı anlamamıştım ama bu düşünce hoşuma gitmişti. Geri çekildiğimde elleri hâlâ belimdeydi. Ellerim omuzlarındayken bir kere daha parmak uçlarımda kalkarak yanağına küçük bir öpücük bıraktım. Ardından kollarımı ondan çektim ve arkamı döndüm.

Neden yapmıştım bilmiyordum ama onun yanında olmaktan mutluydum. Ne olduğunu bilmediğim için mutluydum. Onun kim olduğunu bilmediğim için mutluydum. Neler yaptığını bilmediğim için mutluydum.

atlantis| gyllenhaalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin