"Sonra da beni dinlemediği için elini kapıya sıkıştırdı. Akşama kadar ağlamıştı. Tabii ben de durmadan beni dinleseydin böyle olmazdı deyince..."
Tekrardan güldüm. Yaklaşık 2 hafta olmuştu. Evi keşfetmiştim. Patricia ile de çok iyi anlaşıyordum. Bana yemek yapmayı öğretiyordu. Ona ev işlerinde yardım ediyordum. Bay Gyllenhaal okul işini halledeceğini söylemişti. Zaten okulların açılmasına da çok az kalmıştı.
Evde yapacak hiçbir şey olmuyordu. Dediğim gibi Patricia'ya yardım ediyordum. Onun dışındaki zamanlarda ya kütüphanede kitaplarla vaktimi harcıyordum ya da film, dizi izleyerek. Bay Gyllenhaal'ın işleri çok yoğun olmalıydı ki onu sadece haftasonları görüyordum. O da çok olmuyordu.
"Bugün ne yapacaksın?"
"Bilmem, ne yemek istersin?"
Omuz silktim ve buzdolabına ilerledim. Üzerine astığımız bir liste vardı. Yemek listesi. Ne istersem söyleyebilirmişim, Patricia öyle söyledi. Ona şapka çıkartmak istiyordum çünkü çok yetenekliydi. Yemekleri lezizdi. Ayrıca hiçbir zaman hiçbir şeyden şikayet etmiyordu.
"Tavuk soteye ne dersin?"
Gülerek kafasını salladı ve buzluğa ilerledi. Ben de diğer malzemeleri çıkarttım. Tezgahın üzerine koyduğumda kapı çaldı.
"Ben bakarım." Patricia'yı durdurup kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda karşımda hiç tanımadığım bir kadın duruyordu. Mavi gözleri vardı ve çok güzeldi. Bana gülümseyip içeri geçti.
"Merhaba tatlım."
"Merhaba?"
Sessizce onu yanıtladım ama daha çok soru soruyormuşum gibi çıkmıştı sesim. Aniden bana sarılınca afalladım. Ona sarılmalıydım herhalde. Ellerimi ona sardım hafifçe. Ben çok fazla temas etmiyordum ama o bana sıkıca sarılmıştı. Benden ayrılınca tekrar gülümsedi. Ben de gülümsedim. Ben gülümseyince duraksadı. Gözlerimin önüne gelen kahkülleri geriye atarak yüzümü iyice inceledi.
Tamam, bu tuhaftı.
Sonra küçük bir tebessüm ederek benden uzaklaştı. Mutfağa girerken Patricia'yı çağıran neşeli sesini duydum. Arkasından gittim. Patricia'ya sarılmıştı. Ayrılır ayrılmaz çantasını ve üzerindekini çıkararak bir sandalyeye bıraktı ve Patricia'ya yardım etmeye başladı.
Neler oluyor burada?
Patricia sonunda beni farketmişti. "Ah Atlantis, bu Maggie. Jake'in ablası. Çok iyi bir insandır. Anlatmıştım, çok cana yakındır. " Son iki cümlesini bana fısıltıyla ilettikten sonra tekrar işine döndü. İkisi arasında bir şeyler konuşuyordu. Sıkıldığımı farkedince odama ilerledim. Zaten Maggie yardım ediyordu.
Yatağıma oturdum. Üzerime baktım. Yeni kıyafet almak için zamanımız olmamıştı. Daha çok Bay Gyllenhaal'ın zamanı olmamıştı. Yoksa ben her gün boş boş evde dolaşıyordum. Aşağıdan kapı sesi gelince odadan çıktım. Ben gidene kadar Patricia kapıyı açmıştı bile. Bay Gyllenhaal neden bu kadar erken gelmişti ki? Maggie ile sarıldıktan sonea merdivenin başında öylece duran bana döndü. Ona el salladığımda gülümsedi.
"Hadi hazırlan ve aşağı in. Sana bir şeyler alalım."
Medyum musun?
Büyücü müsün?
Kafamı sallayarak odama gittim. Beyaz dar kısa kollumun altına bir mom jean giydim. Onun altına da yine sarı Converselerimi giydim. Ardından saçımı ördüm ve odadan çıktım. Ona döndüğümde üstünü değiştirmemiş olduğunu gördüm. Yanına gidip ayakta dikilmeye başladım. Bana döndüğünde yüzünü inceledim. Çok yorgun görünüyordu. Tüm hafta çalışmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
atlantis| gyllenhaal
Short StoryI can't save us my Atlantis, we fall ♤ Yaş farkı içerir. Rahatsız olacaklar lütfen okumasın, lütfen.