2 hafta sonra
"Sana söyledim. Böyle yaparsan olmaz. Dik koyarsan daha güzel olur hem odaya da uyar."
"Hâlâ boyamamız gerektiğini düşünüyorum."
"Boyayalım o zaman."
Paige, odasına bir şeyler almıştı ve şu an tartıştığımız şey de aynasıydı. Yatay koymak istiyordu çünkü ayna cidden büyüktü. Ben ise dikey koymasını, öylesinin odasına daha çok yakışacağını söylüyordum. Şimdi de boyamamız gerekiyordu.
Bu arada Paige ile tanışmamızın üstünden 2 hafta geçmişti ve ben ailesiyle de tanışmıştım. Gerçekten çok nazik insanlardı. Paige ile de daha yakın olmuştuk. Ayrıca okul işlerim hallolmuştu ve Paige ile aynı okulda olduğumu öğrenmiştim. Okullara da az kalmıştı.
Bu 2 haftada Bay Gyllenhaal ile aramızda hep bir mesafe vardı. Benimle çok uzun konuşmuyor, bazen eve çok geç geliyordu. Onu özlemiştim. Kendime bunu söylerken her ne kadar utansam da o kadar özlemiştim ki kendim bile inanmıyordum. Bazen geceleri gelmesini bekliyordum ama çoğunlukla uyuyakalıyordum.
"Atlantis?" Bana seslenen Paige'e döndüm. Ne olduğunu soran mırıltılar çıkardığımda gözlerini kıstı. "Ne dediğimi duydun mu?" Kafamı eğdim. Duymamıştım ama bunu söylemek istemiyordum. Ben söylemesem de o dinlemediğimi anladı.
"Sen iyi misin?"
Yanıma oturdu. Gülümsediğimde o da gülümsedi. Bay Gyllenhaal'e karşı olan hislerimi bilmiyordu. Ne diyeceğini bilmiyordum. Belki de bu işlere karşıydı ve bana sert çıkardı. Yeni bir arkadaş kazanmışken kaybetmeyi göze alamıyordum. Ona söylemek istiyordum. Bunu birine söylemek, içimden atmak istiyordum. Ama biliyordum yapamazdım.
"Hiç ya, biraz yorgunum sadece. Dün gece pek uyuyamadım da." Kaşlarını kaldırdığında tekrar konuştum. "Cidden iyiyim. Dediğim gibi geç uyudum biraz."
Evet, Bay Gyllenhaal'u beklerken geç uyudum.
"Pekala. Boyaları getiriyorum. Sakın uykuya yenilme!" Güldüğümde odadan çıktı ve ben derin bir nefes aldım. Gerçekten kendimi çok yorgun hissediyordum ve hu his asla geçmiyordu. Geçmeyecek gibiydi de. Ne yaparsam yapayım olmuyordu. Bazen gün içerisinde uyuyordum bu yorgunluk geçsin diye ama olmuyordu. Hiçbir şey yapmak istemiyordum. Sadece boş boş oturuyordum. Ya da şu anda da olduğu gibi Paige ile oluyordum.
"Şimdi aklıma geldi. Bir çiçek bahçesine ne dersin? Kenarlarına doğru?"
"Harika bir fikir olduğunu söylerim."
Bu yorgunluğumu daha fazla dile getirip Paige'i de üzmemin bir manası yoktu. Ben de sustum.
-
"Kırmızı çiçekler çok güzel oldu. Her şey için teşekkür ederim!"
"Önemli değil." Derin bir nefes aldım. Yorulmuştum ve saat geç oluyordu. Hava kararmaya başlıyordu. Kararmadan evde olsam iyi olacaktı.
"Ben gitsem iyi olacak." Paige yüzünü düşürdü. "Yarın yine buluşacağız zaten. Üzülmene gerek yok." Gülümseyip bana kapıya kadar eşlik etti. Ona el salladım ve yürümeye başladım. Hava kararıyordu yavaş yavaş. Bir şarkı mırıldanmaya başladım. Sözlerini tam olarak bilmediğim için sadece melodisi aklımdaydı ve birkaç yeri.
Evin önüne geldiğimde derin bir nefes aldım ve adımlarımı eve yönelttim. Evin önünde başka bir araba daha vardı. Bunu farkedince kaşlarım çatıldı. Kapıyı çaldım ama hâlâ arabayı inceliyordum. Kapı açıldığında önüme döndüm.
Kapıyı her zamanki gibi Patricia açmamıştı. Kapıda Bay Gyllenhaal'u görmemle kaşlarımı çattım. O ise gülümsedi ve geri çekildi. İçeri adımımı attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
atlantis| gyllenhaal
Short StoryI can't save us my Atlantis, we fall ♤ Yaş farkı içerir. Rahatsız olacaklar lütfen okumasın, lütfen.