35-)Ceset

379 39 38
                                    

Akşamın tatlı esintisi yüzüme dökülen  saçlarımı hemen yanımdaki Aidan'a doğru savururken onunla birlikte kapının önünde Jackob ve Eva'ya bakakalmıştık.

Eva sadece dudaklarını oynatarak ‘içeri’ dediğinde nasıl kurtulacağımızı düşünüyordum. Daha önce benim başıma yeterince bela olmuşlarken şimdi de etrafımdaki insanlara zarar vereceklerdi. Onları tanıyordum, ellerine gelen her şeyi alıp giderlerdi.

Yanımda tüm soğukkanlılığıyla onlara bakan Aidan geri adım atarak içeri girdi. Sanki onların geleceğini biliyormuş gibi bir hâli vardı. 

Biz içeri girer girmez onlarda kapıdan geçti ve Eva kapıyı kapatıp kilitledi. Jackob silahı bize doğrultmuş ilerlememizi beklerken Eva sırt çantasından kalın bir ip yumağı çıkardı.

“Yere çökün sakın ses çıkarmayın” dedi Jackob. Gece aylaklarından korktuklarını anlıyordum ancak bunu onlara karşı kullanamazdım, çıkaracağımız ses bizide ölüme sürüklerdi.

Aidan ve beni yere mutfağın ortasında oturtup sırtlarımız birbirine yapışacak şekilde ellerimizi arkadan sıkıca bağladılar. Eva eğilip ayaklarımı bağlarken gözlerimi yüzüne diktim. “Bu işin sonunda sizi öldüreceğim” Eva'nın yüzü alay eder gibi bir ifadeye büründü ve gözlerime çevrildi.

“O şansı kaybettin” gözlerimin içine bakarak söylediği sözler bedenimin içindeki öfkeyi ateşliyordu. İçimde bir canı daha taşımak istesem de istemesem de doğru karar vermemi engelliyordu. En azından onların arkamızdan gelmediğine emin olmam gerekiyordu. Eğer buradaki insanların başına bir şey gelirse bu kesinlikle benim hatam olurdu.

“Diğerlerini halledelim, sonra da malzemeleri toplar güneş doğar doğmaz gideriz” diye fısıldadı Jackob. Büyük aramanın günü dolmak üzereydi ve güneş doğar doğmaz eğer hâlâ bu ikiliden kurtulamamış olursak belki Elliot'lar eve dönerlerdi. Onları bir kez daha elimden kaçırmak istemiyordum.

“Ses çıkarmayın” diye bizi uyardı Eva mutfaktan çıkarken. Dış kapının sessiz açılışı kulaklarıma geldi ve muhtemelen ikisi de evden ayrıldı. Birkaç saniye öylece umutsuz bir sessizlik üzerimize çöktü.

“Özür dilerim, benim hatam” diye fısıldadım. Aidan'ın sıcak elleri benim öfkeden titreyen ellerimle temas halindeydi. Sırtım geniş sırtına yaslanmıştı.

“Özür dileme, iyi misin titriyorsun” ilk baştaki konuşmamak için direnen, somurtkan Aidan'ın yerini düşünceli Aidan'ın almasından şikayetçi değildim. Bunun bir sebebinin olduğunu biliyor ama sebebin ne olduğunu bilmiyordum. Bu da beni daha da sinirlendiriyordu.

“Öfkeliyim biraz” dedim derin bir nefesi ciğerlerime çekerken. İri elini iplerin izin verdiği ölçüde ellerime uzattı ve destek olurcasına elimi tuttu.

“Bebeği düşün” diye fısıldadı Aidan. Gerçekten bu üç gün için ona çok şey borçluydum.

“Teşekkür ederim Aidan..”

“Tezgahın üzerinde bir bıçak var, biraz seni çekeceğim ve sen ayaklarınla tezgaha ulaşacaksın, yapabilir misin?” gözlerim cılız mum ışığıyla aydınlanan mutfaktaki beyaz mermerden tezgaha çevrildi. Aramızda mesafe olsa da biraz sürünerek yaklaşabilirdik.

“Tamam, ses çıkarsa?” diye sordum. Gözlerim hâlâ keskin ucu görünen bıçağın üzerindeydi.

“Teller çalışıyor en fazla bir iki gece aylağının dikkatini çekeriz” diye kısaca açıkladı Aidan. Ardından beni tezgaha yaklaştıracak şekilde çekti.

Ayaklarım birbirine bağlı olsa da aynı anda kaldırırsam bıçağa ulaşabilirdim. Ayaklarımı kaldırdım ve tezgahın biraz da olsa üzerine yaklaştım ancak bıçağa birkaç santim daha vardı.

KaçışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin