31-)Buluşma

392 32 40
                                    

Kaçış 2.sezon 1.bölüm ile karşınızda!!

İyi okumalar❤️

Yol üzerindeki başıboş bir mağazanın kırık kapısından içeri girip aldığım ve beni büyük bir işkenceden kurtaran fakat az önce kaçarken toprak yoldan geçtiğim için rengi maviden kahverengiye dönüşen spor ayakkabılarıma baktım. Benden kötü görünmediklerine emindim. Temmuzun sıcak güneşinin yaktığı, dağılmış ve en son ne zaman yıkandığını hatırlamakta güçlük çektiğim kahverengi saçlarımı kirli ellerimle geriye doğru attım. Üzerimdeki yırtık tişörtün açıkta bıraktığı karın kısmım bile yanmış ten rengim beyazdan bronz bir renge dönüşmüştü. Koluma taktığım çantanın sırtımı ağrıttığını hissediyordum ama asıl ağırlık ruhumun üzerindekiydi.

Tam tamına üç ay geçmişti.

Evrim'den ayrılalı üç ay olmuştu. Yalnız geçirdiğim üçüncü ayımdı ve Kuzey'in ölümünün üzerinden koca bir üç ay geçmişti. Zaman geçtikçe acısının azalacağı düşüncesi zaman geçtikçe zihnimi terk ediyordu çünkü ne zaman o anı hatırlasam ilk hissettiğim acının daha da fazlasını hissediyordum.

O ölmüştü.

Bu gerçek nasıl sindirilir, nasıl kabullenilir bilmiyordum. Anne ve babamın ölümünü bile düşünemezken, bu acıyı Kuzey ile birlikte sarmaya çalışırken onu da kaybetmek yaşamak için hiç bir sebep bırakmamıştı. Üç aydır da ölüden farksızdım.

O gün ne hissettiğimi ne düşündüğümü bilmiyordum ama  Evrim ve Elliot'un arkasından gitmeyip bambaşka bir yolda ilerlemek daha cazip gelmişti. Ağlamaktan yolu bile görmesem de saatlerce koşmuştum. O günü nasıl atlattığımı da hatırlamıyordum.

Üç ay içerisinde hiçbir yerde bir günden fazla kalmamıştım. Sürekli hareket halindeydim karşılaştığım insan sayısı ise bir elin parmaklarını geçmezdi.

Ama en önemlisi de hayatımızı kabusa çeviren virüsün de değişmesiydi. Almanyada ki karantina bölgesinde bir türlü etkisiz hâle getiremediğim aylaklar gece ortaya çıkıyordu. Gündüzleri yavaş ve sese daha az duyarlı hastalar varken virüs geceleri inanılmaz hıza ve duyulara sahip olan hastaları ortaya çıkarıyordu. Hayatta kalmak yalnızken yeterince zordu bir de değişim gösteren aylaklarla uğraşmak intihar düşüncesini zihnimin ortasına fırlatıyordu.

Karşıdan bana doğru yavaş, yorgun ama umutlu adımlarla yaklaşan hasta adamı sakince izledim. Kollarında ve bacaklarında ısırık izleri vardı. Yırtık tişörtünün altından gözüken çürümüş eti ve ne zaman bakarsam bakayım beni hep ürküten gözleriyle korkunç görünüyordu. Ne olursa olsun onlardan birine dönüşme düşüncesi beni yaşamaktan daha da korkutuyordu.

Kendi çabalarımla yaptığım yayı kaldırdım ve yine kendi hazırladığım oklardan birini yaya taktım. Oku tutan parmaklarımda ki yaraları görmezden gelmeye çalıştım üç ay boyunca atış yapmaktan başka bir şeyle ilgilenmemiştim.

Yere devrilen aylağa doğru ilerledim ve hemen yanına çöküp pantolonun ceplerini karıştırmaya başladım. Eski bir çakmak ve birkaç bozuk para dışında bir şey yoktu. Çakmağı çantama koyup ilerlemeye devam ettim.

Nereye gittiğimi bende bilmiyordum. Nerede olduğumu bile bilmiyordum Evrim'in varlığının ne kadar büyük bir hediye olduğunu da onunla ayrıldıktan sonra anlamıştım. Elliot'a olan öfkemin yavaş yavaş azalması ve keşke diye düşünmekten uyuyamadığım birkaç gece sonrasında Evrim'e olan özlemim artmıştı. İnsanlarla karşılaştığımda onu tarif ediyordum ancak bu çölde su aramaktan farksızdı.

Kıvanç ve Jack'e ne olduğu konusu da ayrı bir soru işaretiydi.

Birkaç metre daha kızgın güneşin altında yürüdüm. Geceyi geçirecek bir yer bulmam gerekiyordu. Gözlerimi kısarak biraz ilerideki ufak markete baktım. Orada kalabilirdim belki içeride yiyecek bir şeyler de bulurdum. Çantamdaki konserve iki gün yetecek olsa da işimi garantiye almam gerekiyordu.

KaçışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin