"Sen ol ya da olma. Artık hayatımda kimse olmayacak!"
O'nun ağzından duyduğum son sözlerdi bunlar. Belki beni istemiyordu ama bir başkasınıda istemiyordu. Çok emindi söylediklerinden. Benim kalacağıma ya da gideceğime benim karar vermemi istiyordu ama ben gitsem de onun için bir önemi yoktu artık. Beni ve benden sonra gelecek olan herkesi gözden çıkarmıştı. Çıktığım bir gözden damla olarak akmaktan başka çarem yoktu. Eğer kalsaydım damla olup akmadığım gözlerini kanlandırmaktan başka bir işe yaramazdım. Ben yanaklarından kayıp gitmeye karar vermişken bunu yapmama fırsat olmadan sildi göz yaşlarını. Yok oldum.
Aradan geçen hergün Eyvallah dedim. Böyle olması gerekiyor diye avuttum kendimi. Ama içimde hep bir umut vardı. Ya da umut değilde güvenmişlik, inanmışlık vardı. Ben yokum belki ama başkalarıda yok diye kapattım üstünü onsuzluğumun.
Bir gün öğrendim ki hayatına bir başkası girmiş. Yetmezmiş gibi birde çok sevmiş. Beni gözünden kendisi değil şimdiki sevdiği silmiş. Ben boşuna avutmuşum kendimi. Sonra Eyvallah'larım tükendi. Günler mi geçmiyordu yoksa Eyvallah demeye dilim mi dönmüyordu bilmiyorum. Tek bir Eyvallah'ım kaldıysa da yüzüne söylemek istedim. Ben söyleyeceğimi söyledim ama o hangi yüzüyle dinledi emin değilim. Daha doğrusu beni dinlediğinden de emin değilim. Ve bir zaman sonra benim kendisini dinlememi istediğinde anladım ki hiç olmayan bir yüze konuşmuşum. Ben kedimi onun hayatında tek zannederken meğer "bir başkasıymışım". Çok geç anladım. Geç oldu ve güç oldu. Gücüme gitti son açtığı yaralar.
"Sen benim kral olduğum bir kalpte, tahtımda gözü olanlara yer verirsen; darmadağın olur imparatorluğun, yıkılırsın."
..........
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eylül
Non-FictionGüzel olan Eylül değil Eylül'le gelenmiş meğer. Ben sadece mevsimine aldanmışım.