Daha çocuktuk biz 'aşk' dediğimiz zamanlarda. Çocukluk aşkıydı bizim aşkımız. Hatta çocuktu bizim aşkımız. Çocuk gibi masumdu bizim aşkımız.
Sonra biz büyümeye başladık. Aşkımız da büyüdü bizimle. Bazen sadece masumca güldük. Bazen canımız yandı. Ama hep mutluyduk. Merak ederdim sürekli hiç bilmediğim kokunu. Ve bazen yaşamak için sebebimi sorsalar hep kokunu alacağım günü söylemeyi beklerdim. Bu merak, bu gurbet, bu özlem bizi biz yapandı ve bizi mutlu kılandı.
Biz çocuk kalmadık ama aşkımız da küçük değildi bizden. Bu aşk bizden çabuk büyüdü. Sonra gitmeler başladı. O hep gitti, ben hep kaldım. Masum gülücüklerde gitti onunla. Ve yanan canımız kaldı hep sol tarafta.
Ben kaldığım yerde hep bekledim. Gelir dedim, bensiz yapamaz dedim. Sonra aradan çok zaman geçti. Farkettim ki ne ben kaldığım yerdeyim artık ne de sen bende kaldığın gibisin. O benimle büyüyen çocuk şimdi başkalarının omuzuna dayarken başını, o bizden önce büyüyen aşkımız öldü. Sonra ikimize ait birşey kalmadı zaten. O hep merak ettiğim kokunu artık hiç istemiyorum ve merak etmiyorum. 'Biz' dediğimiz şey bitti. Sen başkasının oldun, ben hep ben oldum. Birgün 'biz' diye birşey hatırlarsan eğer, o 'biz'de ben yokum artık bunu bil. Hadi Eyvallah.
"Gittiysen gelme. Kokunu sarıldığına bırak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eylül
No FicciónGüzel olan Eylül değil Eylül'le gelenmiş meğer. Ben sadece mevsimine aldanmışım.