Şimdi kapı çalsa, duyduğum en güzel sesi, senin sesini duysam. Huzurla bir kez daha duyabilsem sorduğum "Kim o?" sorusunun ardından gelen "Ben!" cevabını. Kim olduğunu bildiğimden değil, sen olduğunu bildiğimden açsam kapıyı. "Gidecek yerim yok." dediğini duysam bile beni sevdiğin için geldiğini bilsem. Elindeki bavulu bir köşeye atıp yüzüme bakmadan köşedeki koltuğa oturuşunu görsem bile "Yüzüne bakarsam dayanamam, sarılırım." diye iç geçirdiğini hissetsem. Akşama kadar susarak bir köşede yaramaz çocuk gibi oturup akşam olduktan sonra televizyondaki filmi bahane ederek "Bugün çok güzel bir film var beraber izleyelim mi?" diyerek herşeyi unutuşunu görsem. Öylesine sıradan bir anda gözlerime baksan ve "Seni çok özledim." desen. "Aslında gidemediğimden değil, sensiz gidemediğimden yanındayım." diye itiraf etsen. En sonunda küçük bir öpücükten sonra "seni seviyorum" deyişini sevsem.
Şimdi kapı çalsa, hiç birşey olmamış gibi kapıyı açsam. Yerde gördüğüm küçük bir not kağıdında ne yazdığını bildiğimden eğilip alamasam. Notta yazan "Üzgünüm, kendine iyi bak." yazısına gözlerimin dalmasını engelleyemesem. Ya da notta yazan "Akşama evde ol. Ben alışverişteyim, çok geç kalmam." yazısındaki tüm kırgınlıklarını yok sayışını görsem.
Yeter ki içinde sen olduğun birşey gelsin kapıma. İyi veya kötü ne olursa olsun sen gel kapıma. Sen diye birşeyin hayatımda olmayışından iyidir en kötü ihtimaller bile. Yeter ki gel, iki günden fazla sürmez en kötü ihtimallerin bile.
"Herkes bir gün gider. O yüzden alışmak aptal işidir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eylül
NonfiksiGüzel olan Eylül değil Eylül'le gelenmiş meğer. Ben sadece mevsimine aldanmışım.