Malfoy'a hayatı boyunca Muggle'ların değersiz olduğu, büyücülerin ve cadıların üstünlüğü öğretilmişti. Bu değerlerle büyürken elbette Muggle dünyasını öğrenmeyi falan aklından hiç geçirmemişti. Bu konuya hala sıcak bakıyor değildi. Muggle'ları hala önemsemiyordu ve hala büyücülerin daha üstün olduğunu düşünüyordu. Ancak Potter'ı görmek için Muggle dünyasına geçmesi gerekiyorsa, geçecekti. Bu yüzden Weasley Büyücü Şakaları'ndan ayrılır ayrılmaz Çatlak Kazan'a gitti. Hiç değilse oradan Londra'nın bir sokağına çıkacağını biliyordu.
Bir yanında büyük bir kitapçı, diğer yanında plakçı olan meyhaneden sokağa çıktığında derin bir iç çekti. Daha ilk adımında garip hissetmişti. Yanından geçip giden Muggle'ların kıyafetleri bile farklıydı. Onlara yargılayıcı bakışlar atarken, kendisinin de aynı yargılayıcı bakışları üzerine çektiğinin farkına biraz geç varmıştı. O anda siyah cüppesini çıkarıp koluna attı, hiç değilse kaban gibi görüneceğini düşünüyordu. Şimdi siyah gömleği ve siyah pantolonuyla dikkat çekmeyecekti.
Dış görünüşünü halledip üzerindeki bakışlardan kurtulduktan sonra adresi bir kez daha kontrol etti. Weasley'nin ona söylediği şeyi düşünüyordu. Ne demişti sahi? Taksi? Onu nasıl bulacaktı ki? Bir an için gömleğinin kolunda, iç kısımdaki asasına dokundu. 'Accio' işe yarar mıydı? Bunun nasıl bir karmaşaya sebep olabileceğini düşünürken hafifçe sırıttı. Eğer Sihir Bakanlığı tarafından sıkı takipte olmasaydı Muggle'larla biraz eğlenebilirdi. Ancak şimdi kendisini ya da annesini tehlikeye atma lüksü yoktu. O yüzden bu cazip düşünceden uzaklaşmayı tercih etti. Şey bulması gerekiyordu- taksi, araba falan filan.
İnsanların daha kalabalık olduğu tarafa doğru yürürken karşıdan gelen bir şeye takıldı gözleri. İki tekerlekli bir şeydi. Üstünde bir erkek çocuğu vardı. Bir demir parçasını tutabilmek için öne doğru eğilmiş, ayaklarıyla da bir şeyleri çeviriyordu. Neden? diye düşündü Malfoy. Bu kadar efor harcamak zorundalar mı sahiden?
Sokağın sonuna kadar yürüdüğünde daha büyük ve kalabalık bir caddeye çıkmıştı. Önünden bir sürü araba geçiyordu. Ne yapması gerektiğini düşünürken de Muggle'ları inceliyordu. Belki bir ipucu falan bulurdu. Yolun kenarındaki bir kadının elini kaldırdığını ve önünde bir arabanın, ÜZERİNDE TAKSİ YAZAN BİR ARABANIN durduğunu gördü. Hiç düşünmeden o tarafa koşmaya başladı. Kadın kapıyı açmış, binmeye yeltenmişti ki Malfoy araya girip arabaya biniverdi.
"Teşekkür ederim, taksi, sonunda, teşekkür ederim, kapatabilirsiniz!" dedi aceleyle. Hem kadının hem taksi şoförünün garip bakışlarına maruz kalmıştı, ama kadın birkaç saniyelik duraksamanın ardından kapıyı kapattı. Malfoy'un deli olduğunu düşünmüştü. Bu; Malfoy için sorun değildi, nasıl istiyorsa öyle düşünebilirdi, taksiye binebilmişti nasılsa.
Arka koltukta öylece otururken, ön koltuktaki adamın boğazını temizleme sesiyle dikkatini ona verdi. "Nereye?" diye sormuştu adam.
"Ah, bir saniye," dedi ve cebindeki parşömen parçasını adama uzattı. Adam parşömene garip bakışlar attıysa da Malfoy, elbette, umursamadı. Kaydettiği ilerlemeden oldukça memnundu. Üstelik taksi ilerlemeye bile başlamıştı!
"Nasıl çalışıyor bu?" diye sordu araba ilerlemeye başladıktan saniyeler sonra. Şoför ona aynadan bir bakış attı ve söylenerek yola döndü.
Birkaç dakika geçmişti ki Malfoy dayanamayarak yeniden konuştu. "Gelmedik mi hala? Ne zaman orada olacağız?"
"On beş dakika falan sürer," diye yanıtladı adam.
Malfoy derin bir iç çekti. Tam olarak nereye gideceğini bilseydi cisimlenirdi. "Muggle'lar," diye mırıldandı kendi kendine. Daha hızlı bir yolculuk yöntemi bulamazlar mıydı sanki? Olup olmadığını adama sormayı düşündü ama sorun çıksın istemediğinden susmayı tercih etti. Zaten birazdan Potter'ı görecek olmanın garip gerginliğini yaşıyordu.
Taksi durduğunda camdan dışarı baktı ve inmek üzere kapıyı açtı. Ancak ön koltuktaki adam "Hey," dediğinde olduğu yerde durup ona baktı. "Para?"
"Para mı? Ah, doğru, şey..." Kendi kendine konuşurken hiç Muggle parası olmadığını anımsadı. Cebindeki galleonlar hiçbir işe yaramazdı.
"Paramı verecek misin evlat?" diye sorduğunda sesi normalden daha farklı çıkmıştı. Daha sabırsız, daha öfkeli.
"Merlin aşkına, lanet Muggle, düşünmeye çalışıyorum burada."
"Bütün gün seni bekleyemem ya! Paran yoksa ne diye biniyorsun ki? Bir de oyal-" Cümlesini tamamlayamadan donup kaldı. Sonra anlamsız bakışlarla Malfoy'a baktı. Malfoy asasını yeniden gömleğinin kol kısmına yerleştirip cüppesini de alarak arabadan indi. Pis Muggle'lar, diye geçirdi içinden. Zaten fazlasıyla gerginken sırf Muggle parası yok diye adamın biriyle uğraşamazdı.
Taksi gerginliğinin ardından önündeki dört katlı apartmana baktı. En alt katında küçük bir kafe vardı. Bina girişindeki numara, Weasley'nin verdiği adrestekiyle uyuşuyordu. Doğru yerdeydi. Yani Potter burada mı yaşıyordu gerçekten? Peki neden? Sağ Kalan Çocuk, Seçilmiş Kişi, Altın Çocuk, Kurtarıcı... Bunlar Harry Potter'dan bahsederken kullanılan tabirlerden sadece bazılarıydı. O, neredeyse herkes için kahramandı. KAHRAMAN HARRY POTTER böyle bir yerde mi yaşıyordu yani? İnanılmazdı. Malfoy bu duruma gerçekten anlam verememişti. Geçenlerde mahkeme salonunda Malfoy'u ve annesini Azkaban'dan kurtaran o konuşmayı yapmamış olsaydı Potter'ın başına bir iş geldiğini düşünürdü. Potter Muggle dünyasında büyümüş olsa bile yaşananların ardından buraya dönmesi kabul edilemezdi. Malfoy kısa süre içinde bunu düzeltmeye niyetliydi. Nasıl yapacağını bilmiyordu ama eh, bir yerden başlaması gerekiyordu.
Birkaç adımda bina kapısına ulaştıktan sonra eliyle ittirmeyi denedi ancak kapı açılmayınca alternatif bir yol bile aramadan asasının yardımına başvurdu. Kapının yanında düğmeler falan da vardı ama bir Muggle geleneğine daha katlanamazdı. Asasının dokunuşuyla açılan kapıdan geçti ve önüne çıkan merdivenleri ağır adımlarla çıkmaya başladı. Potter'la arasında sadece adımlar vardı. Sonunda onu görebilecek, aklındakileri söyleyebilecekti. En azından öyle umuyordu.
En üst kata çıktığında sağında ve solunda kalan kapılara baktı. Birinin üstünde küçük, dikdörtgen bir metalin üzerinde Rowling yazıyordu. Diğer kapıda ise hiçbir şey yazmıyordu ve Malfoy o kapıya yöneldi. Yeniden asasını çıkarmayı düşündüyse de evine izinsiz girmenin Potter'ı çok kızdıracağını tahmin etmek zor olmamıştı ve Potter'ı kızdırmaya niyeti yoktu. Hiç değilse bugün onu kızdırmayı göze alamazdı.
Potter'ı görecek olma düşüncesiyle derin bir nefes aldı. Yavaşça bıraktı. Bir nefes daha aldı. Onu da yavaşça bıraktı. Yaklaşık bir dakika süren bu döngünün ardından elini kaldırdı, yumruk yaptı ve kapıya iki kez vurdu. Biraz beklediyse de hiçbir şey olmamıştı. Malfoy da, sabırsızlığının hakkını vererek, birkaç kez daha vurdu kapıya. Kısa bir sessizliğin ardından yeniden vurmak üzereydi ki kapı aralanırken eli öylece havada kaldı.
Sonra onun gri gözleri, Potter'ın yeşil gözleriyle buluştu.
"Malfoy?"
Potter'ın yüzünü incelerken Malfoy nefesini tutmuş, yutkunmuş ve havada kalan elini indirmeyi zor da olsa akıl edebilmişti. Bütün afallamışlığına rağmen Potter'ın sesindeki şaşkınlığın yüzüne ufak bir gülümseme yerleştirmesine izin verdi.
"Potter."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obliviate | Lost Memories
Fanfictionİki ay önce biten savaşın ardından herkes toparlanmaya, yaralarını sarmaya çalışıyor. Büyücü dünyasında neredeyse herkesin kahraman olarak kabul ettiği Harry Potter ortalarda görünmüyor. Yoğun sorgulamaların ve mahkemelerin ardından Azkaban'dan kurt...